15 Ekim 2011 Cumartesi

Yürümeyelim Arkadaşlar, Koşalım...


Maçı kazanmak isteyen Kayserispor'du, öyle de oldu. Zaten daha karşılaşmanın başında öne geçeceklerdi neredeyse ama bunun için ikinci yarıyı beklemeleri gerekti. Beşiktaş ise yağmurlu bir günde görünmez olmuştu taraftarın bestesine inat. 'Bu havada kim top oynayacak' zihniyetiyle geçti gitti doksan dakika. Lige verilen ara işlerini unutturmuştu. Birbirleriyle ilk defa oynuyormuşcasına kopuk ve anlaşılmaz bir sistemde gol beklentisi de takım gibi 'duran' toplara kaldı haliyle. Simao kesti, stoperler vurdu, olmadı. Edu çabaladı olmadı. Rakipse sağlı sollu, ara paslı girişimlerinde kaçırdı, sayılmadı derken aradığı ve hak ettiği golü buldu. Üstüne bir tane daha attı ve kasvetli bir İstanbul gecesinden üç puanı çıkarmanın aydınlığıyla ayrıldı.

Kaybedilen bir maçın arkasından söylenecek çok şey vardır. Biz artık kaybettiğimiz maçları geçtik, kaybettiğimiz değerlerimizin arkasından bile susan bir camia olma yolunda ilerliyoruz. Altıncı haftada alınan ikinci mağlubiyetin ardından takımda önce seçmece isimler, sonra hepsi ıslıklar altında sahayı terkediyor. Biri "aramızda mücadele etmeyenler var" diyor, öteki "yetmez, akıl lazım". İkisine de sahip bedenler sahada formayla beraber ıslanıyor ama uslanmıyorlar. Rüştü de sakatlanıyor bu arada. Yani şans da lazım ya hani. Bizde o da yok.

Doksan dakikanın sonunda sahanın çimlerine kapanıyor bir adam. Kayserispor'un kalecisi Gökhan Değirmenci. Beşiktaşlı olan babası onu İnönü'nün çimlerinde görmek istermiş. Yakın zamanda kaybettiği babasının bu isteğini, bir nevi vasiyetini, yerine getirmenin buruk gururu ile boşalıyor Gökhan'ın göz yaşları. O, çok sevdiği Beşiktaşlı babasına ağlıyor, biz kaybettiğimiz nice değerlere...

Beşiktaş : 0
Kayserispor: 2

Hiç yorum yok: