30 Haziran 2011 Perşembe

Yağmurlu Bir Gün De Değil Ama...



.
Geçen seneki fiyatlarına yapılan zamlar sonucu bu sezon kombine alabilen her taraftara bir de şemsiye hediye edilecekmiş...

29 Haziran 2011 Çarşamba

The UK Diary-1


.
İngiltere'de kaldıgım uzunca süre zarfında hemen hemen her hafta sonu stat stat gezme imkanım oldu, ne yalan söyleyeyim hayal kırıklığına uğradım...
.Misal; Milwall - Swensa City lig maçı; Swensa semtleri trenle deplasman yapacaklar (50 - 100 kişi civarı). Forumlarına girdim baktım oradan biliyorum, bir kaç liseli Millwall apaçisi de girmiş yazmış işte 'gelmeyin kafanızı keseriz' falan filan... Dedim gideyim ben bu maça, deplasman tarafına gireyim girebilirsem. Maçtan 2-3 gün önce bilet temini için telefon numarası verilen ofisi aradım. "Swensa taraftarıyım maça gelmek istiyorum Londra'da yaşıyorum bilet nasıl temin edebilirim" dedim. Karşımdaki kadın 'olmaz' dedi, 'klubunuzun uyesi olmanız gerekli (İngiltere'de deplasman yapacaksanız klup üyesi olmanız şart diğer türlü milyon pound verseniz bulamazsınız bilet) ve kendi klubunuzle irtibata gecin lütfen' dedi. Baktım ablacım cok kibar ve icten tane tane anlatıyor, semt insanı olarak 'ablacım' dedim 'ben size gelsem bugün mesai saatiniz bitmeden bana bir şekilde bir bilet ayarlayamaz mısınız, parasıyla tabii.. ben Türküm burada hem öğrencilik yapıyorum da hem de çalışıyorum cok gitmek istiyorum bu maça Swensa sempatizanıyım...'
.
Ne abla inandı ne de ben inandım buna, sonra düşündüm olum sen manyak mısın başına iş alacaksın, ne işin var senin deplasman tarafında? Elin Türkü kulubü arayıp bilet milet istiyorsun adamlar zaten her halttan tırsıyor kafalarına göre felaket senaryoları yazıyor. "Bunu yapamam, eğer sen de illegal yollardan bilet temin etmeye calısırsan basın büyük belaya girer" diyerek göz dagı verdi. 'İngiltere'de bu tür telefonlar da dinlenir' dedi. Evet İngiltere'de hersey dinlenir, izlenir ve takip edilir. Sözde korkutuyor aslında kendileri bu tarz polisiye olaylardan cok tırstıkları icin. Neyse baktım olmuyor ben de evsahibi tarafa giderim dedim.
.Maç günü geldi; her maç olduğu gibi Reebok marka Besiktas montumu cektim, bu sefer bir soru işareti vardı aslında, her yere boyle gittik ama bu sefer Millwall'a gidiyoruz bir sakatlık olmasın... Yola düştük, maç çarşamba, oturudugum yere cok uzak, metroda iki üç hat degistiriyosun, sonra otobus ilk defa gidiyorum oraya, semt cok guzel genis ferah temiz caddeler... sonra stat sokagına girdik muthis trafik var her yer iş makinası ve de fazlasıyla kamyon. bildigin sanyi mahallesei Hadımkoy gibi bir yer, stat da arada bi yerde, tren istasyonu var orayı sonradan kesfettim daha kolaymıs ordan ulasım trenle sonraları çözdüm, cıktım istasyona cok guzel manzara vardı, hava kararmaya yakın İngiltere'de cok az gorebilirsiniz oyle bir manzara gokyuzu turuncu renge boyanmıs gunes batmak uzere, içimde bir mutluluk...demek Millwall diyorum buraya da gelmek nasip oldu sonunda, hemen istasyondan cıkıyorum stat etrafında ara sokaklarda gezmeye baslıyorum pub restoran ne var ne yok bakıyorum, acaba deplasmancılar geldi mi? Polise gidip sormaya da tırsıyorum sen ne ayaksın falan yaparlar diye, kolpadan elimde london guide book (işte turistler için hazırlanmış ufak kitapçıklar 3-5 kurusa her bakkalda satılır) ulan manyak diyorum sanayi mahallesinde turistin ne isi var diyorum atıyorum cantaya, ama bu sefer cok heyecanlıyım gercekten, kesin bu akşam enteresan bir olay olacak diyorum icimden, yani en kotu biri gelecek bana saracak, üstümdeki monttan dolayı... Bu ruh halleri icerisinde dolasıyorum etratfta maca 3 saatten fazla var etraf, kalabalık degil...

22 Haziran 2011 Çarşamba

Faydalı,Ekonomik...


.
İstanbul metropolünde park sorununun ne kadar önemli ve sıkıntılı olduğunu biz yaşayanlar biliyoruz fakat ona rağmen bilinçaltımıza yerleşmiş olan büyük ve lüks tüketimden de malesef vazgeçemiyoruz. Haliyle de sıkıntıları büyük oluyor hem cebe, hem emeğe hem de zamanımıza..
.
Resimdeki araba çöp kutusu ile kamyonetin arasına (çok küçük bir alan) diklemesine o kadar güzel park etmiş ki, bu ayrıntı aklıma son yıllarda hesapsızca yapılan transferleri getirdi. Evet malesef gerekli olan yerlere uygun transferler yapılmıyor yıldız adı altında hem pahalı hemde bir çoğundan fayda sağlayamadımız transferler yapılıyor. En kötüsü de bu transferler büyük çoğunluğu mutlu ediyor. Ne bizler bu tür arabalar alıyoruz ne de kulüplerimiz bu tür transferleri düşünüyor. Varsa yoksa pahalı olsun, gösterişli olsun, büyük olsun... Hiçbirimizin aklına optimum fayda kuralı gelmiyor, gelse de uygulayamıyoruz... Sanırım Avrupalı ile aramızdaki kültür farkı bu olsa gerek..

20 Haziran 2011 Pazartesi

Fever Pitch (1997)




















Fever Pitch (1997):
.
21 senedir Arsenal maçlarını kaçırmamış olan fanatik Paul isimli öğretmenin hayatı Arsenal üzerine kurulmuştur. Hayatının akışı ve düzeni sezon başında çekilen Arsenal takımının fikstürüne göre ayarlanmaktadır. Çalıştığı liseye yeni gelen tarih öğretmeni Sarah ile tanışıp sevgili olana kadar hayatı tek düze olan başrol oyuncumuzun hayatında ikilemler başlayacaktır çünkü Sarah futbolu sevmediği gibi Paul'un Arsenal sevgisini ise anlamsız bulmaktadır. Filmin konusu güzel olmasına rağmen filmi pek başarılı bulmadım. Daha sıcak ve akıcı olabilirdi. Zaten Amerikalıların aynı isim ile 8 sene sonra beyzbol üzerine çektikleri film daha romantik ve eğlenceli idi. Fakat taraftarı olduğu takım ile sevgilisi arasında ayrımda kalanların ilgisini çekeceği ve bu ikilemi anlattığı için izlenmesi gerekir diye düşünüyorum.

Unutmadan film ile ilgili özel bir not düşmek gerekiyor. Filmin sonunu çok güzel bağlamışlar. Sadece bunun için bile izlenebilinir. Premier Ligde efsane olarak tarihe geçen ve halen İngiltere'de hatırlanan bir şampiyonluk öyküsü olan Arsenal futbol kulübünün son şampiyonluğundan 18 sene sonra 1988-1989 sezonunun son maçında lider Liverpool'u deplasmanda son dakika da attığı gol sonrasında 0-2 galibiyet ile aynı puan ve averajda olmalarına rağmen Arsenal'in şampiyon olmasının görüntüleri ile film bitiyor.

(10 üzerinden 6,5 yıldız)

19 Haziran 2011 Pazar

17 Haziran 2011 Cuma

Yeter ki Gönüller Bir Olsun...





















Salyangoz arkadaş doğru yolu bulmuş, kalp kalbe karşıdır demiş ve yerden hemen hemen 2.5 metre yüksekliğe tırmanarak sokak lambasındaki stickera konumlanmış. :)

Akşamüstü yürürken gördüm bu manzarayı.. Dilimden dökülüverdi ...


Aşığım Sana Doyamıyorum...

Aşkımız Harbiden Hemde Derinden...

Kalbimin En Orta Yerinde, Büyük Bir Yangın Var, Alevler İçinde...

16 Haziran 2011 Perşembe

Eski Maç Anıları -2-
























Eski maç anıları yazısını 2001 senesindeki Kadıköy deplasmanını anlatarak başlamıştım. Bugün televizyonda haberlerde 16 Haziran olmasına rağmen Ankara'da kış aylarını aratmayan dolu yağışını izlerken aklıma 2004 senesinde Caferağa Spor Salonunda gene Fenerbahçe'ye karşı oynadığımız basketbol maçı geldi. Fotoğraftan anlaşılacağı gibi İstanbul kar altındaydı.
-14 Şubat 2004-
Fenerbahce-BESIKTAS J.K.
.İstanbulda kar fırtınası şiddetini azda olsa kaybetmiş,mevsim normallerine dönmeye başlamıştı ama esareti bir müddet daha devam edecekti.Bu yüzdende sevgililer gününe denk gelen cumartesi akşamı oynanacak olan Beşiktaş-Denizli futbol müsabakasıda kar engeli yüzünden pazar gününe ertelenmişti. Fakat spor salonlarında oynanacak müsabakalarda erteleme yoktu. Cumartesi sabahı sımsıcak yatağımda perdemi açmış, lapa lapa yağmaya devam eden karı seyrederek keyif yapıyordum,takii Kadıköyde oynanacak olan Fenerbahçe-BEŞİKTAŞ bayanlar basketbol maçının haberi telefonuma gelene kadar. Badem ve Anadolu yakasında oturan birkaç arkadaşla yapılan telefon bağlantısından sonra yola koyulduk.
.



















.Son 50 yılın en şiddetli kışını yaşadığımız bugünlerde, İstanbullular evlerine hapisolmuş,sokaklar bomboştu.Zaten televizyonlarda devamlı "mecbur kalınmadıkça sokaklara çıkmayınız" şeklinde anonslar yapılıyordu. Bizim gibi delilerde bu uyarılara kulak asmayarak sevgililer gününü sevgilisiyle geçirmek için yollara düşmüştü. Aşkın gözü kördür bunu herkes bilir ama bizimkisi biraz farklıydı. Tektük geçen toplu taşıma araçlarından bir tanesine binerek Kadıköyde bizimkilerle buluştum. Yerlerin buz oluşundan dolayı düşe kalka, zorda olsa Caferağa Spor Salonuna girdik. Biz geldiğimizde salonun tamamına yakını dolmuştu, ilk periodunda yarısı bitmek üzereydi.























Salonun sağ köşesine geçtik, ne de olsa heryer fenerli seyircilerle doluydu. Köşeye geçtiğimizde "deplasman kısmı şeklinde bir ayırım olmaması yüzünden salonda dağınık dağınık sessizce oturup maç izleyen Beşiktaşlıları" farkettik. Maçın devre arasında bizi farkedenler bizim olduğumuz sağ köşeye gelmeye başladılar. Attığımız sayılardan sonra alkış ile tempo tutarken, geçen sene sevgililer gününde de SSK ile oynadığımız bayan voleybol maçındaydık, bakalım seneye nerede olacağız diye hayıflanıyorduk.. Malum sevgililer günlerini de BEŞİKTAŞ'ımızla geçiriyorduk. Salondaki sayımız artıyordu, deplasman yasağının oluşu ve bu kötü havaya rağmen bu kadar çok seyircimizin oluşu bizi de şaşırtmıştı. (Merak edenlere 50 ye yakın) Bayan basket maçına bu havada bizden başka kimse gelmez sanıyorduk. Maçın Kadıköyde oynandığını da unutmayalım.




















Canlı TV yayını olmaması, sahada farklı bir mağlubiyetin portresi ve bizimde şekil peşinde koşmaya gerek duymamamız yüzünden ortalığı yaygaraya vermedik. Maçtan sonra takıma moral vererek salondan ayrıldık. Dışarı çıktığımızda ise siyah-beyaz atkılı maçtan haberi olmayan bir sürü kızlı-erkekli insanlar görünce salonda kendimizi eğlendirmek maksatıyla olay çıkarmadığımız için ne kadar da haklı olduğumuzu birkez daha anladık. Eğer aksini yapmış olsaydık, bizim yüzümüzden salonun etrafından geçen maçtan haberi olmayan,soğuktan siyah-beyaz atkı takmış masum insanlar zarar görebilecekti...

Ronaldo Gelmesin, Demirören Gitsin!



http://oncebesiktas.com/ 'dan uyandırma servisi...

15 Haziran 2011 Çarşamba

Eski Maç Anıları -1-


















Maçlar bitti, yeni sezon başlayana kadar ki bu dönemde konuşulan boş transfer dedikodularını pek sevmiyorum. Kimi aldığımız veya alacağımızdan çok, yapılan transferlerin ne kadar faydalı olacakları daha önemli fakat buna da pek önem gösteren olmuyor.

Şuanda gündemde fon olayı var neler dönüyor bitiyor onu da pek anlayamıyoruz. Duydukça zaten moralim bozuluyor. Böyle olunca da blogumuzda eski maç yazılarını, anılarını paylaşalım nostalji yapalım istedik.

-2 Aralık 2001-
Fenerbahce-BESIKTAS J.K.
...........
Kadıköyde oynayacağımız Fenerbahçe maçı sabahı, ben aceleyle sırtımda bir çanta ile yüksek lisans için Les sınavına gireceğim Acıbademdeki bir ilköğretim okuluna koşturuyordum. Çantamda ne olduğunu merak edenlere; akşam ki maça 2 adet pankart,bir adet forma, atkı ve sınav içinde 2 kalem ile bir silgi... Sınav için kapılar açıldıktan sonra girişte polisin üstümü ve esas olarak çantamı araması sırasında içimden "hadi bakalım, dakika bir gol bir" diye geçiriyordum. Sınava girdik,soru kitapçıkları dağıtıldı,bu arada gözetmenlerden biri sınıfın yarı kapalı olan perdelerini açmaya başladı. Cama bakmamla ne göreyim? Akşamki son durak hafiften kuşbakışı karşımda duruyor. Neyse sınav bitti derken ikinci sınav için okuldan ayrılmak üzere bahçeye çıktım. Bahçede velimmiş gibi beni bekleyen Badem ile doğruca Üsküdar sahiline uçarcasına gittik taksiyle. Acele etmek lazım çünkü İnönü stadyumunun önünden otobüsler kalkacak Kadıköy'e. Bunun yanında Eskişehirden bizim çocuklar geldi sabaha doğru daha onlarla buluşucağız, biletleri dağıtıcağız. Eski açık büfede buluştuk sözleştiğimiz gibi. Ramazan ayında olduğumuz için yarım ekmekler yaptırıldı, benim çantadaki son yerede iftarlıklar stoklandı.Yeni açığın arkasında toplanılıyor,her geçen dakika kalabalık büyüyordu. Biletsizler bilet bulma telaşında,biz biletlilerde otobüslerin gelmesini bekliyorduk. Amigoların telefon trafiği,emniyet yetkililerinin müdaheleleri derken kararlaştırılan saatin üstünden bayağı bir zaman geçmiş ama biz hala olduğumuz yerde sayıyorduk. Bekle Kadıköy Gelemiyoruz.

Amigo Alen'in "Otobüs gelmicekmiş,yürüyün vapurla gidiyoruz" diyerek sitemi üzerine kalabalık Dolmahbahçe'yi trafiğe kapatarak iskeleye yürüyüşe geçiyordu. İskelenin kenarına geldiğimizde polis bir barikat kurdu,biletsizlere bilet dağıtılıcak,biletliler göstererek çembere girsin emriyle çemberdeki yerimizi aldık. Bu sırada dışarıda kalan nerdeyse bizim iki katımız Beşiktaşlı bilet dağıtılmasını beklerken çevik kuvvetin coplu saldırısına mağruz kalarak üzücü bir şekilde dağıtıldı. Bizler bu olayın şokunu yaşarken bir grup Beşiktaşlınında henüz kalkmakta olan vapurun kıç tarafında toplandığını gördük. Nereye gidiyorsunuz, topluca gidilecek seslenişleri bitmeden Emniyetten ikinci emir geliyordu.Buraya 5 körüklü getiriyoruz onlarla gideceksiniz. Kalabalığın ilk taksidi vapurla gidiyor, geride kalan bizler ise otobüsleri bekliyecektik. Bekle Kadıköy Gelemiyoruz.

Kısa bir beklemeden sonra otobüsler iskelenin yanına geldi,bu seferde polis otobüslere binmeden tekrardan arama-tarama olayına girince başka bir kargaşa başladı.Nazi kampından kurtuluş kaçışı gibi millet kendini otobüslere atıyordu. Tam bizimkilerle otobüse binicem, polislerden birinin sırtımdan çekerek "ne var çantanın içinde göster" demesiyle sanki polis arkadaşı daha önce aramamış ya da ona güvenmiyormuşcasına beni safdışı ediyordu. Benim çantanın içinde sadece pankartlar ve iftarlıklar olduğunu anlayana kadar otobüsler tıka basa dolmuş ve harekete geçmişdi. Bizim çocuklar camdan bana bakarlarken bende terkedilmenin duygusunu istemesemde yaşıyordum. Otobüsler gitmiş geriye 150'ye yakın kelle kalmıştık iskelenin yanı başında. Polisin, başka otobüs yok, naparsanız yapın dercesine, bizi orada kendi başımıza bırakınca, bu seferde kalkacak olan vapuru kaçırmayalım diyerek bir başka yarışın içinde kendimi buluyordum. Bekle Kadıköy Hala Gelemiyoruz... Bu kadar kötü organizasyonda anca bizim ülkemizde olur! Yanaşan vapura kendimizi atıyorduk. Tek konuşulan konu, stadyuma gideceğimiz güzergahın ne olacağıydı. Vapur iskeleye yaklaşınca,bizleri "Kadıköy yakasının polislerinin" beklediğini gördük. Gene bir çembere alıntı, suçluymuşuz gibi. Vatandaşlar bizlere garip garip bakarak vapurdan iniyor,biniyorlar bizlerde bekletiliyorduk. Bu arada top patlamış iftar olmuş maçın başlamasına da yaklaşık 1 saat kadar bir süre kalmıştı. Kadıköy artık bekleme geldik ama bu seferde 500 metre uzaklıktaki stadyuma gidemiyorduk.

Yarım saatlik bekleyiş sonrası iki otobüs tahsil edildi bizler için, önce Üsküdar istikametine doğru yol aldık, sonrada maraton arkasından lise açık tarafından numaralı arkasına yanaştık. Yol boyunca camlardan işaretleşmeler, camlara atılan maddeler vs.. eksik olmadı. İçeriye girmemle en alt kattaki boş bırakılan az sayıdaki koltuklarda kendime geldim. Bizimkilerde benim en son geliceğimi bildikleri için mümkün olduğunca aşağılarda mevzilenmişler zaten. Geç yapılan iftar,asılan pankartlar ve sağlı sollu üstümüze yağan kah yabancı kah tanıdık maddeler eşliğinde maç başladı. Tanıdıkları yazmama gerek yok, açılmamış kasa fişleri, meşale, pil, bozuk para vs.. Bizlere yabancı gelen maddelerin başında kremit parçaları ve musluk vanaları geliyordu. Kasa fişlerinin ise hemen yan tarafımızdaki numaralıda, 10 metre uzaklığımızda çuvalla dağıtılıp, toplu ağızla "bir,ki,üç" şeklinde sayıldıktan sonra aynı anda üstümüze atılması ise stadyumlardaki organize işleri gösler önüne koyuyordu.

Maç boyunca bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun, numaralıda olmamıza rağmen, her damlasını üstümüzde bulduk. Malum eski numaralı çatısı düdük kadardı. Maçı Ronaldo'nun iki golüyle kazanmamız maçtan iki saat sonra Kadıköy sahiline topluca ve zorunlu olarak sürülmemizlede geceye son noktayı koymuş oluyorduk. Fenerbahçe evinde üst üste galibiyet serisi ile dünya rekoruna koşarken sahada ki noktayı da Beşiktaş'ımız koyuyordu. O güzel gece, aradan geçen 10 seneye rağmen hala daha dün gibi zihinlerde..

13 Haziran 2011 Pazartesi

İnek Şaban (1978)


İnek Şaban (1978):

Birbirlerine benzeyen ünlü bir kaleci ile bir manavda çalışan fakir bir gencin kısacası büyük komedyen merhum Kemal Sunal'ın eğlenceli bir filmi. Ünlü kaleci Bülent, futbol oynadığı kulübünden gizlice Amerika'ya kaçar. Gecekondu semtinde yaşayan Şaban ise başlık parasını kazanabilmek için tesadüf olarak aynı gün Almanya'ya gitmek üzere havalimanına gitmiştir. Kulüp için çalışan marfyavari Kara Mithat'ın adamları ise Şaban'ı, Bülent zannederler.. Bu benzerlik ile birlikte filmde başlar. Kara Mithat rolündeki Dinçer Çekmez ve Kemal Sunal'ın performansları son derece başarılı.. Her seferinde gülerek izlediğim bu filmde kalecinin kulübü Fenerbahçe olduğu için 1 puan kırıyorum. Unutmadan gerçek futbol dünyasında da boşu boşuna paralar akıtılıyor topçulara...

(10 üzerinden 7 yıldız)

Tarihte Bugün... 13 Haziran 1982










12 Haziran 2011 Pazar

Sandıkdan Çıkan Pusula ve BEŞİKTAŞ...














Haber1903 'ün haberine göre, açılan bir sandıkdan çıkan pusulanın üstünde yazan yazı...

"Benim Siyasi Görüşüm de BEŞİKTAŞ"


7 Haziran 2011 Salı

Garip (1986)



Garip (1986):


Fanatik Beşiktaş'lı olan Kemal, geçinebilmek için elinden gelen her türlü işi yapmaktadır. Bir gün ağlayan bir bebek sesi duyar ve onun terkedilmiş olduğunu anlar. Ekonomik anlamda zor günler yaşasa da bebeğe sahip çıkar ve o bebek onun öz kızı gibi olur. Film eğlenceli olduğu kadar dramda içermektedir. Kemal Sunal filmlerini sevenler zaten bu filmi çok iyi bilir. Hele bizim gibi Beşiktaşlı olanlar için bu filmi anlamı apayrıdır... ;)


(10 üzerinden 8 yıldız)

6 Haziran 2011 Pazartesi

2 Haziran 2011 Perşembe

Belçika Defansı ile Dalga Geçen Oktay Derelioğlu..



30 Nisan 1997 yılında oynanan karşılaşmada eski futbolcumuz Oktay Derelioğlu'nun Belçika futbol takımına atmış olduğu müthiş gol halen hafızalarda... 3 haziran 2011 cuma akşamı deplasmanda oynayacağımız Belçika Milli takımana karşı Milli takımımıza başarılar diliyoruz... 2012 Avrupa Şampiyonası için 1-0 olsun bizim olsun!

1 Haziran 2011 Çarşamba

Ya Ya Ya Şa Şa Şa (1985)



Ya Ya Ya Şa Şa Şa (1985):
.
Başrolünü İlyas Salman'ın oynadığı bu filmde, İlyas isimli bir genç, apartman kapıcılığı yapan babasının her türlü baskısına karşın futbolcu olmak istemektedir. Aynı zamanda da babasına yardımcı olmaktadır. Tek aşkı olan futbola apartmanda yaşayan bir kız da eklenir. Para ve şöhretin olmadığı yerde hor görülmenin anlatıldığı bu filmde,İlyas'ın professyonel olarak ünlü futbolcu olmasından sonra etrafındaki insanların bakışları ve davranışlarının da değiştiği görülüyor. Artık parası ve şöhreti vardır. Filmi izlerken ders çıkarmak gerekiyor. Malesef İlyas, eskiden eleştirdiği yıldız oyuncuların hatasına düşerek, kendi ayağına gelen kısmeti geri tepiyor.
.
(10 üzerinden 6 yıldız)