28 Ocak 2013 Pazartesi

Derbiden Geriye Kalanlar


Beşiktaş'lı arkadaşlar fotoğraftaki pankartı hazırlayıp TT Arena'ya sokmuşlar. Flemenkçe yazılmış olan ve Wesley Sneijder'e "nasıl bir camiaya geldiğini anlatan" pankart, 2.yarının başında maraton tribününde Galatasaray taraftarları tarafından açılmıştır.. 
Türkçesi : "Emek Hırsızı Galatasaray"

Galatasaray'lı arkadaşlar ise kendilerine yakışan zekada bir pankart hazırlayıp açtılar.Biz maçı kaybettik moralimiz bozuk olabilir ama hele ki bu pankartı gördükten sonra çok şükür "KARAKTERİMİZ DEĞİL" diyerek seviniyoruz. Maçlar sizin olsun şeref ve onur nasıl olsa bizimle...!!!

Unutmadan birde pitbull hadisesi vardı. Adnan Öztürk geçenlerde ne demişdi ? Hemen hatırlayalım; "Bu spor değil AHLAK meselesidir! Tükürmüş tükürmemiş, bu hareket yapıldıktan sonra ne önemi var? Tekrar ediyorum hangi takımın sporcusu olursa olsun bunu kabul etmem mümkün değildir. 
Ben başkan olsam kulübümün oyuncusu bunu yapsa o akşam kendini önce kapıda sonra uçakta bulur!"

Adnan Başkan, İlk uçak 29 Ocak Salı akşamı.. THY ile tek gidiş, İstanbul-Sao Paulo 2.476 TL ...



24 Ocak 2013 Perşembe

The UK Diary - 5

İngiltere'de oturdugum yer, Fulham stadına 5-7 dakika, Chelsea stadına da 15-20 dakika yürüme mesafesindeydi. Çalıştığım restoran da Fulham stadının karşısındaydı. Maç günleri deplasmana gelen taraftarları yakalamaya çalısırdım hep, Fulham'da. Ama hiç gidemedim maçına, bir kere Celtic'le hazırlık maçı yaptılar sezon başıydı onun da saatini yanlış görmüşüm stadyuma bir gittim maç bitmiş millet dağılıyor hay dedim şansıma zaten Fulham deplasman Celtic ev sahibi gibiydi her yer yeşil beyaz, Fulham semtleri inliyordu "Celtic Celtic" diye...

Fulham stadı, Thames nehri kenarında, yanında kocaman bir park var, stadın karşı sokağında evler var yani, böyle mahallenin içinde bir stat. Deplasmana gelen otobüsler ana yola park ederlerdi, başlarında da bir polis arabası o kadar, gelen tayfalar otobüsten inerken bağıra bağıra stadyuma girerlerdi. Premier league takımları hep sağlam deplasman yapıyordu gelen en az 7-8 otobüs geliyordu, trenle falan münferit gelen de çok oluyordu. Stada en yakın yeme-içme yeri bizim restorandı maç günü ana baba günü olurdu, bir de 10 dakika yürüme mesafesinde daha ileride Golden Lions diye bir pub vardı, tayfalar orda toplanırdı; oraya da iş için başvurmuştum almamışlardı beni işe. İlk zamanlardı İngilizce mi yeterli bulmamıştı yaşlı bir karı vardı heralde dükkanın sahibiydi.


 Pub maç günü tıkllım tıklım, zaten cumartesi günü İngiltere'de futbol günü, içeride maç olsun olmasın, bütün publar tıklım tıklım. Çok güzel muhabbet olurdu, deplasman maçları televizyondan izlenir, gol attı mı takım içerisi yıkılırdı. Elemanlar birayı çifter çifter alırdı, en az içen 5 tane içerdi. Abiler çok sağlam içiyorlar, göbekler kocaman zaten hepsinde.

Londra'ya ayak bastığımın ilk haftaları, bir yandan alışma dönemi, bir yandan okul, bir yandan iş bulma telaşı, bir yandan eroinman ev sahbinin evinden kurtulma çabaları, hepsi bir yandan insanın canını sıkıyordu. Ben de fırsat buldukça statları keşfetmeye çalışıyordum. "Nasıl gidilir? ne yenir? ne içilir?" En yakın malum Fulham ve Chelsea. 

Yaz ayı olduğu için ligler daha başlamamış, yine bir gün Chelsea stadının oralarda dolanıyorum, etrafta takılıyorum, sigara falan içiyorum stadın önünde, sonra geri döneyim dedim eve gideyim. Metro istasyonun olduğu yer stadın 50 metre yanı ve metronun önü 4 yol. Baktım formalı tipler, karı kız genç yaşlı çoluk çocuk her yer mavi beyaz. Lan dedim "maç mı var?", statta hareket yok, 1 saattir burdayım bir numara olsa uyanırdım heralde dedim kendi kendime...


Takip ettim millet ara sokaklara giriyor, o dört yol meydanda 2 buyuk pub vardı, birinin adı ELK digeri de sanırım Walkabout (bütün İngiltere'de bolca var) daha bir sürü arka sokaklarda bunun gibi publar var. Millet doluyor içeriye, akın akın yani azımsanmayacak kadar kalabalık etraf. Ben de daldım Elk'e bizim Türkler vardı okulda bardak toplayıcısı ordaki adı bildigin bulaşıkcı işte, dedim "millet ne ayak?", ağa dediler hazırlık maçı var Chelsea'nin ABD'de ; takım orda kamptaymış meger. Oturduk izledik maçı, çok içtim kafam cok guzel olmustu, maçı da Chelsea aldı galiba Drogba atmıştı bir tane, Milan ile oynamıştı sanırım. Çok eğlenceliydi, topu kim ayağına alsa, güzel bir hareket yapsa alkış kıyamet, hemen o futbolcuya besteler falan, oturup izlemek de yok, dev ekranlar ve millet hep ayakta izliyor maçı, sanırım bir de cumaydı o gün. Maç bitti parti devam etti, asıl partici elemanlar da doldu bara, alt alta üst üste dedim nereye geldik arkadaş....???

16 Ocak 2013 Çarşamba

"Rengimizle Isıtıyoruz" Kampanyası


Bu soğuk kış günlerinde, Doğu’daki Beşiktaşlı çocuğu mutlu edecek, onun içini ısıtacak bir atkıdır, bir beredir, bir eldivendir…
Bunları göndermek bizim için çok zor değil ama o çocuk için çok önemli olabilir. Bilmediği, tanımadığı birinden gelecek bir hediye onun yüzünü güldürmeye yetebilir.
Beşiktaş taraftarı olarak bu doğrultuda 19 Ocak Cumartesi günü saat 14:30’da İnönü Stadı Kartal Yuvası önünde buluşup alacağımız ürünleri kargo ile göndereceğiz.
Siirt’te, Ağrı’da, Şanlıurfa’da birçok öğretmenle temas kurulmuştur.Göndereceğimiz atkılar, bereler, eldivenler onlar vasıtasıyla öğrencilerine verilecektir.
Küçük kardeşlerimizi Beşiktaş atkısıyla, beresiyle, eldiveniyle ısıtalım…

Maddi destekte bulunmak isteyenler için iletişim adresleri:
Yusuf Koç; yusufkoc3@gmail.com
Recep Özerin; rasheedrec@gmail.com
Ergin Aslan; aslanergin@hotmail.com
Gökhan Gürses; gokhangurses@yandex.com
Atkı, bere ve eldivenlerinizi kargo yoluyla göndermek için iletişim adresleri:
Recep Özerin; Davutpaşa Cad. No: 34 34020 Topkapı/İSTANBUL

Kaynak :http://www.burasikapali.com/2013/rengimizle-isitiyoruz/

15 Ocak 2013 Salı

Barnabás Balasi, "Macaristan'ın Beşiktaş Şubesi"


Barnabás Balasi, facebook sayfasında kendini tanıtırken "Ben Beşiktaş'ın Macar taraftarıyım.Türkiye benim en sevdiğim ülke, malesef Türkçe çok az biliyorum." diyor fakat yayınladığı fotoğraflarla zaten herşeyi anlatıyor. Biz Beşiktaş'lıların bir çoğu Barnabas'ı tanıyoruz ve çok seviyoruz. İyi ki varsın, iyi ki Beşiktaş'lısın, seninle gurur duyuyoruz. Maçlardan bazı fotoğraflar ;

2012 Macaristan-Türkiye
https://www.facebook.com/media/set/?set=a.498940563459151.122012.100000296356556&type=3

2012 Macaristan-Türkiye U-21
https://www.facebook.com/media/set/?set=a.481686748517866.117856.100000296356556&type=3

Videoton-Trabzonspor (2012)
https://www.facebook.com/media/set/?set=a.482474741772400.118050.100000296356556&type=3

MTK Budapeşte-Fenerbahçe (2008)
https://www.facebook.com/media/set/?set=a.481281065225101.117736.100000296356556&type=3

Hırvatistan-Türkiye (2008)
https://www.facebook.com/media/set/?set=a.473579972661877.115321.100000296356556&type=3

Macaristan-Türkiye (2006)
https://www.facebook.com/media/set/?set=a.472850219401519.115083.100000296356556&type=3

İzmir-Manisa Gezisi
https://www.facebook.com/media/set/?set=a.456446094375265.110992.100000296356556&type=3

Budapeşte'de oynadığımız son milli maçta Macar'lar tarafından asılan bu pankart,bir bakıma 2 halkın birbirine nasıl da yakın olduğunun da göstergesiydi.
http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=231460

Geçen sene (2012) EuroChallange kupası final four maçları öncesi Debrecen'de bir grup marjinal taraftarlarla sırf Türk olduğumuz için sevimsiz hadise yaşamış olsakta Macar halkının genelinin sıcak kanlı tavırlarını hiçbir zaman unutamayız.

11 Ocak 2013 Cuma

Hem Takım, Hem Seyirci Olarak Sınıfta Kaldık



2012-2013 sezonu Euroleague ilk tur maçları sonucunda Top 16'ya kalan takımların seyirci ortalaması internette dönen rakamlara göre şöyleymiş. 
1. Zalgris Kaunas: 13.990
2. Caja Laboral: 11.666
3. Maccabi Tel Aviv: 10.883
4. Fenerbahçe Ülker: 9.316
5. Alba Berlin: 9.006
6. Real Madrid: 8.966
7. Panathinaikos: 8.103
8. Olympiacos: 7.000
9. Brose Baskets: 6.800
10. Cska Moscow: 6.658
11. Beşiktaş JK: 6.512
12. Anadolu Efes: 6.306
13. Unicaja Malaga: 5.726
14. Barcelona Regal: 4.860
15. Montepasci Siena: 4.097
16. Khimki Moscow: 3.943

Top 16 başladı, bende bu sabah şimdiye kadar oynanan maçlar için Euroleague'nin resmi sitesine şöyle bir baktım.Hadi diğer takımlar bu turnuvanın gediklisi ve taraftarları doymuş olabilirler ama tarihimizde ilk defa katıdığımız bu turnuvayı bizler ya ciddiye almamışız eğer böyleyse ayıptır ya da malesef bizim kapasitemiz bu kadarmış.

Beşiktaş-Khimki Moskova 5.536 biletli (salon kapasitesi 12.500)
Olympiacos-Beşiktaş 9.535 
Caja Laboral -Olimpiacos 12.500 / Beşiktaş 12.481
Cska Moskova - B.Baskets 4.879 / Efes Pilsen 4.210 
Panathinakos - Malaga 11.000 / Zalgris Kaunas 10.122
Maccabi Tel Aviv - Caja Laboral 11.060 / Fenerbahçe 11.060
Brose Baskets - Real Madrid 6.800 (salon kapasitesi 6.800)
Efes Pilsen - Panathinakos 5.341
Zalgris Kaunas- Malaga 13.015
Alba Berlin - Cska Moskova 9.167 / Real Madrid 11.988
Khimki Moskova - Malaga 4.999 (salon kapasitesi 6.000)
Fenerbahçe - Siena 9.203
Malaga - B.Baskets 6.475 (11.000)
Siena- Maccabi 3.831 (7.025)
Barcelona - Fenerbahçe 4.693 (7.585)

Marifet şampiyonluk maçlarında salonu doldurmak değildir. "Gücüne güç katmaya geldik" tezahüratı sadece derbilerde söylendiğinde anlam kazanmaz. İstanbul'un 20 milyon nüfusa sahip olduğunu düşünürsek heralde 500.000 Beşiktaş'lı rahat vardır.

Nasıl hocamızın hatalarını, kadromuzun kapasitesinin yetersiz oluşunu dile getiriyorsak , eleştiriyorsak, malesef seyirci olarakta sınıfta kaldığımızı ve Euroleague'nin bizim için 1-2 gömlek fazla geldiğini görmüş olduk.
Halbuki Beşiktaş taraftarı ise elinden gelenin en iyisini yaparak münferit şekilde kimsenin deplasman yapamadığı Belgrad ve Atina deplasmanlarına giderek ilkleri yaptığı bir sezonda, İstanbul'daki tablo yakışmadı.İlk sezonda Top 16 'ya kalmak nasıl başarı ise Top 16'da ilk 3 maçın sonucu ise şimdiden gösteriyor ki sınıfta kaldık. 

EL'de mücadele etmek bir hayaldi gerçekleşti fakat kıymetini bilmiyoruz , takımdan neler bekleniyordu bilemiyorum ama bu sezonun keyfini sürmek yakışırdı bizlere... !


7 Ocak 2013 Pazartesi

The UK Diary - 4

Maçın başlamasına daha var,stadyumun çevresinde dolaşırken gözüme çarpıyor, otobüs var boyle eski model, heralde eski takım otobüsü hesabı koymuslar oraya. Önünde de bir kaç eleman var iri kıyım, tam modeller yani. Bu arada klasik bir İngiliz bir tribüncü nasıl giyinir; olmazsa olmaz beyaz spor ayakkabı (cok ucuz cunku kocaman spor magazaları var hemen hemen her mahellede) altta rahat olsun diye heralde eşofman ya da kot pantolon, üzerine de spor bir mont genelde kapşonlu cinsten, 90% saçlar 3 numara.
Ben otobüse yakından bakmak için etrafında dolanıyorum, o arada iki tane gençten eleman yanaşıyor otobüse, otobüsün önünde duran 3 elemana yanaşıyorlar, en irileri "ne var?" diyor bunlara yüksek sesle. Bunlar bisey soyluyorlar, içeri giriyorlar otobüsün, oturuyorlar. "Lan ne film donuyor burda, ne ayak;?" falan derken gencler para veriyorlar bu iri kıyıma, iri kıyımda cebinden bir kağıt çıkardı aha dedim "haraç mı?" veriyorlar reise derken elemanlar dısarı zıplıyor sevincliler, bende bunalara zıpladım hemen, dedim "şu biletle hangi kapıdan girebilirim ilk defa geliyorum" falan şekli. Çocuk hemen dedi surdan git falan, ben bisey daa soracagım dedim. "Orda duran adam kim?" dedim iri kıyım icin, o dedi bilmem kim yani... Millwall semtlerinin lideri. ulan dedim nasıl sorsam ne desem bunlara da öğrensem işin aslını. Dedim "siz her maça gidiyor musunuz?,  içerde dışarda, deplasmanlara kalabalık gider misiniz nasıl organize olursunuz?" falan filan. dedi işte o reis organize eder bu işleri deplasmana gideceklerin listesini yapar. aaa dedim o liste miydi cebinden çıkardığı siz yanınızdayken. dedi eleman evet; biz de para verdik otobüs icin. vay dedim cefakar taraftar modeli helal olsun. Elemanlarla muhabbet ettik, o akşam orada gerçekleşen işin özeti şu:

Deplasmana giden gerçek taraftardır felsefesinden yola çıkarak, adamlar kanka olduğu insanlarla, tanıdık insanlarla deplasman yoluna cıkıyorlar. Reis liste yapıyor, o gelecek haftaki Leeds deplasmanına 80 kişi 2 otobüs gideceklermiş. Tabii münferit giden de varmış arabayla trenle (ki oralara kadar gittim; hızlı tren 2 saat otobüsle gitmeye kalkarsan minimum 15 saatlik yol, Leeds İskoç sınırında anasının nikahında yani.) Bu genç arkadaşlar da listeye dahil olmak için reisi buluyorlar, otobüs için parayı veriyorlar, öyle her yere de götürmüyorlar bizi dedi. Leeds o kadar tehlikeli bir deplasman degil dedi. "Uyuşturucu içenler var mı ?" diye sordugumda evet var tabi dedi, Her türlüsü (hiç şaşırmadım, İngiltere bir uyuşturu şehridir bunu bilir bunu söylerim, herkes içici arkadaş) Bileti gitmeden önce klupten alıyoruz, klup üyesi olman yeterli, üyelik dediğin de yıllık cüzii bir rakam. Tabi bu Arsenal Chelsea falan olunca üyeliğin de kaetgorileri var rakamlar da ona göre değişiyor. Bu deplasman gitme hikayesi de böyle oluyormuş, ama modeller çok entresan hepsi şekil abilerdi, adamlarla muhabbet etmek isterdim ama paçam yemedi o zamanlar, ürkütücü görünüyorlardı.

Stada girdim sonra, kale arkası üst kata cıktım, ilk kez İngilitere'de bir statta gördüm, kale arkası numarasız istediğin yere çök yani, gittiğim diğer tüm statlarda numarana göre oturmak zorundasın. Hemen geçtim üst kat ortaya bir yere, alkol satılıyor tribünde ama hem pahalı dışarıya göre hem de elinde birayla çıkamıyorsun tribüne, arkada işte o koridorda takılıyorsun orası da zaten leş gibi hela kokuyor. Helalarda kapı yok, pisuvarda yok, böyle ince ince su akan metalden bir kuvet gibi bişey herkes diziliyor açıp işiyor onun kokusu sarmış koridoru. Stat baya büyüktü, yarı yarıyadan biraz daha fazla doluydu ama herkes oturuyordu, öyle coşkulu bir taraftar yok, dedim ya hayal kırıklığı diye, oturdum yerime, karşı kale arkasında üst katta Swensa semtleri 50 - 80 kişi kadar, herifler hiç susmadı 90 dakika hic susmadılar. Helal olsun adamlara, herifler baya uzaktan geliyorlar, Swensa İngiltere'nin batısı. Londra doğusu öyle söyleyeyim ben. Swensa ilk devre attı bir kafa golü, Millwall'da bir numara yok, cılız ataklar, seyirci desteği sıfır, bir sol açık vardı sarışın 11 numara Millwall'da o biraz iyidi, devre arası önümde dayılar vardı; bunlar termosla kahve cıkardılar, hava soğuktu zaten hep ayaz hep soğuk Londra, bunlar doldurdular kahveleri mis gibi koktu nasıl canım çekmişti, dayının biri de çıkardı cep konyagını doldurdu pay ettiler 3 kişi aralarında, oh ne ala memeleket... Swensa ikinci devre çok kaçırdı, son 15 dakika Millwall bastırdı, 85'de falan attı bir tane kornerden. Golü atan bizim solumuzdaki tribüne koştu, iki tane kamil atladı sahaya, sevindiler sarıldılar falan, sonra tribüne kaçtılar, ben izliyorum bunları tepeden, polisler geldi hemen tribünün önüne, arıyorlar bunları, bakınıyorlar, ben üstten izlediğim icin ne yaptıklarını görüyorum, herifler montları falan cıkardılar kafaya bere mere taktılar, iki sıra arasında çöktüler saklanıyorlar, sonra polis daldı tribüne zaten maraton tribün,  alt kat kaçacak bi yerleri yok, çıkmaya falan kalksalar daha maç bitmemiş kameralardan da kabak gibi tespit edildiği için anında alırlar. Bu garipler de saklanıyor ama nafile polis gördü bunları aldı götürdü Kimse sesini çıkmarmadı ne onlar direndi ne de etraftakiler dur mur çekti. 
Maç 1-1 bitti, Swensa gitti taraftarın önüne uzun uzun alkışladırlar adamlar, iyi bağırıyorlardı. Gariptir, İngiltere'de deplasman taraftarı cok iyi bagırıyor. Ev sahibi taraftarda pek iş yok, çünkü millet daha bir aile ortamında karı kız çoluk cocuk herkes tribünde. Haliyle bir çarşamba akşamı, kış günü ülkenin bir ucundan deplasmana gelen 3 lig takımı taraftarı da bağırıyor haliyle. Hepimizin bildiği union jack pankartlarıyla da süslemişler tribünlerini.Saat geç olmuştu, trenle döneyim dedim, Swensa semtleri hala içerde bekletiliyordu, istasyondan stat manzaralıydı, herifler hala bagırıyordu, boş statta cok da guzel yankılanıyordu sesleri.

4 Ocak 2013 Cuma

Olimpiakos Atina Deplasmanı, Haydi Hayırlısı..

"Sen ben yok BEŞİKTAŞ var" parolasıyla bu sezon münferit şekilde deplasmanlara giden Beşiktaş'lılar, Belgrad deplasmanı sonrasında bir ilki daha gerçekleştirmek için Atina'ya gittiler. Arkadaşlarımızla devamlı irtibat halindeyiz zaten kendileri Atina'ya ayak bastıktan sonra çektikleri fotoğrafları bizlere göndermeye başladılar. Bizlerde siz takipçilerimizle paylaşmaya devam edeceğiz.

THY Euroleague Top 16 F Grubu 2. maçında bu akşam (04.01.2013) saat 21:45'te başlayacak karşılaşmayı NTV Spor canlı olarak yayınlayacak. Sahada favori kesinlikle geçen yılın şampiyonu Olimpiakos fakat bizim gözlerimiz ekranda sahadan çok tribünlerde olacak. Umarız kazasız belasız dönerler.
Top 16 F Grubu ilk maçında biz evimizde BC Khimki'ye 80-75 mağlup olurken, rakip Olympiakos gruptaki ilk maçında Caja Laboral Victoria'ya İspanya'da 82-74 mağlup oldu. Bu zorlu grupta her takımın her takımı yenebileceğini dün akşam Khimki evinde Barcelona'yı 78-65 yenerek gösterdi. Zorlu bir grup ve 2 Türk takımı..


3 Ocak 2013 Perşembe

"Casual Style" Hakkında Bir Yazı


Casual Style, İngiltere'de 70'li yıllarda "firm" ismi altında organize olmaya başlayan holiganların getirdiği bir giyiniş stilidir. Başta İngiltere ve tüm Avrupa'da maça giden gençler arasında 80'lerde popüler olmuş ve kavga etmek isteyen her holigan bu şekilde giyinmeye başlamıştır.

Maça giden normal taraftarlar tuttukları takımların renklerinde o zamanın el örmesi yün atkılarını, berelerini takarlarken, kavga peşinde koşan gençler gayet spor ve sıradan renklerdeki gündelik kıyafetleri ve atkısız beresiz şekilde buluşup maçlara gidiyorlardı. Böyle giyinmelerindeki esas amaç; polise yakalanmamak, fark edilmemek ve hatta rakipleri de şaşırtabilmek için bu yolu tercih etmişlerdi. Sonradan hem moda oldu hemde rakiple mevzu yapana kadar polise yakalanılmıyordu.Polisler şüphelenip durdursa bile, suçüstü yapamadıkları zamanlar çeşitli bahanelerle pişkince sıvışabilme rahatlığı en büyük avantajıydı. 


Casual Style denen bu giyim tarzında, spor ayakkabı olmazsa olmazların başında gelir. Genellikle beyaz rengi tercih etmişlerdir. Bunda en büyük etken ozamanın spor ayakkabılarında renk çeşitliliğinin pek fazla olmaması olabilir. En büyük avantajı yormaz, rahattır. Genelde üstüne blue jean denen kot pantalonlar tercih edilir. Mevsime göre kapişonlu sweet shirtler,montlar. 

Genellikle satın alarak veya çalarak giydikleri bu kıyafetlerin markalarını sayarak reklam yapmak istemiyorum fakat modayı yakından takip etmişler ve hemen hemen aynı ürünleri kullanmışlardır.

Bilhassa İngilizler eşorfman takımlarına ilgi göstermişler ve hatta kot üstüne giyseler bile eşorfman üstlerini kullanmışlardır. Şapka kültürü günümüzde bile devam etmektedir. İngiltere veya Balkanlarda güneşin az olmasındanmıdır bilemiyorum ama diğerlerinin aksine İtalyanlar güneş gözlüklerine önem verirler. Günümüzde eskisi gibi kavga hadiseleri pek yaşanmasa da deplasman yapan taraftarlar önlem amaçlı olarak bizim tabirimizle sivil yabancı ultraların tabiri ile casual yani günlük spor ve rahat kıyafetleri tribün kovalamaya devam etmektedirler. 

Lazio'luların geçen sezon UEFA maçı olan Atletico Madrid deplasmanında stadyuma doğru giderlerken çekilmiş olan bu fotoğraf ve video sanırım Causal Style'a hem en güzel örnektir hem de bu kültürün devam ettiğini göstermektedir.
 http://www.youtube.com/watch?v=QugIX0VDrg0




2 Ocak 2013 Çarşamba

The UK Diary - 3

Milwall - Swensa City maç anısı devam..

Akabinde kendimi ana cadde üzerindeki pubların önünde buldum. "Girsem mi girmesem mi ?" korkuyorum ciddi ciddi, ama dedim burası İngiltere adamlar hela deliklerine kadar kamera ile izliyor, bir şey yapamazlar dedim. Geçmiş zaman adını hatırlamıyorum, milyon tane bara girip çıkınca hepsi de birbirinin aynısı olunca insan pek hatırlamıyor. İçerisi ana baba günü, hepsi yarma. Hayatımda bu kadar iri adamları hiç bir arada görmemiştim. Hepsi kel, hepsi traşlı, o alkol parfüm karışımı güzel koku sarmış etrafı, çok severim o kokuyu... Herkes aşırı yüksek sesle konuşuyor, kahkahalar atıyor, çok anlamıyorum, ağır bir argo paso küfür. Bara bira almaya doğru ilerlerken gözleri montuma takılıyor, çözmeye çalışıyorlar heralde ama pis kesmiyorlar. Hani böyle hissedersin ya "ulan bu adamlar çok tehlikeli dikizliyor saracaklar mı" diye, o hisse kapılmıyorum yani. İki bira içiyorum, birkaç eleman tanıyor armadan, çok az İngiliz meraklıdır kendi ülkeleri dışındaki futbola, şaşırdım doğrusu. Stada doğru yürümeye başlıyor insanlar, ilginç bir şekilde çok karanlık sokaklar, ilk defa görüyorum böyle bir yer, acaba diyorum "bir yerde kıstırabilir miyiz Swensa'lıları?" , yok arkadaş yok bir tane deplasmancı yok etrafta, hepsi filmlerde oluyor bunların 
..Ağa yok yani bir numara etraf sakin, maça bir saat falan vardı, dolanıyorum sürekli; sağlam tayfalar görmek için. İngiltere'de en büyük korsan ürün, rozet, bildiğin yakaya takılan rozet, yaşlı dayılar satıyor onları, her gittiğim statta bir tane alıyorum. Gittim dayıdan aldım bir tane, onun da kafası güzel, pek iş yok bugün diyor, taraftar da yok bu akşam diyor (taraftar yok mu!!! içeride 20.000 kişi vardı, tabi stat sanırım 30.000+ kapasiteli olduğu için az geliyor insanlara, hafta içi akşam saatinde, 2 orta sıra takımı maç yapıyor, ve statta 20.000 kişi var...) Yine her statta olduğu gibi bröşürler dağıtıyorlar maç günüyle takımla ilgili falan. Baktım haftaya Leeds United deplasmanı var, ulan gitsem ne güzel olur diyorum şu heriflerle. Yani işten güçten öyle internete de çok fazla vaktim olmuyor ki, oturayım forumlarını bulayım kurcalayayım kontağa geçelim semtlerle falan o kadar vaktim olmuyor malesef o işlere...