10 Nisan 2010 Cumartesi

10 Nisan 2010 Beşiktaş-Trabzonspor


.
Bol yağışlı,kasvetli ve soğuk geçen uzun bir kış sonrası nisan ayının ortalarına yaklaştığımız bugünlerde havaların düzelmeye başlamasıyla baharı mutlulukla karşılıyorum hele benim gibi sıcak ve güneşi sevenlerin keyfine yoktur. Her cumartesi sabahı istemeye istemeye erken kalkıp, işe gitme telaşı ile hazırlanırken cama vuran güneş sayesinde bir nebze yüzümde tebessüm oluşuyor. Bu akşam Beşiktaş'ımızla randevum var, işten sonra soluğu semtde alacağım için, evden çıkmadan son kontrolleri yapıyorum. Kombinem cebimde, atkım boynumda, cep telefonu,cüzdan,anahtar gibi demirbaşlarda üstümde tamamdır diyerek kapıyı kapatıyorum.

Hava güneşli ve ılık boynumda Beşiktaş atkısı ayaklarım şirkete doğru yol alırken, aklım akşam ki maçda şüphesiz. Ligin sonlarına yaklaştıkca her maç bir final, Trabzon maçı bir bakıma "ya tamam yada devam" gibi gibi duruyor. "Maçın sonucu ne olur, kadro nedir?" düşünceleri zihnimde köşe kapmaca oynarken kendimi şirketin kapısında buluyorum. İçimden içeri girmek gelmese de hadi diyorum farzet başka şehirden İstanbul'a gidiyorsun. Aç kapıyı bin otobüse, 5-6 saat sonra semtdesin.. Yazıyı yayınlarken saatime bakıyorum,çıkışa yaklaşık 1 saat var. Hadi diyorum gözüm aydın, İstanbul il sınırına girmişiz 1 saat sonra güneşli ılık İstanbul'un sokaklarında deniz kenarında siyah beyaz aşkımla olacağım..

Hiç yorum yok: