Maçlar bitti, yeni sezon başlayana kadar ki bu dönemde konuşulan boş transfer dedikodularını pek sevmiyorum. Kimi aldığımız veya alacağımızdan çok, yapılan transferlerin ne kadar faydalı olacakları daha önemli fakat buna da pek önem gösteren olmuyor.
Şuanda gündemde fon olayı var neler dönüyor bitiyor onu da pek anlayamıyoruz. Duydukça zaten moralim bozuluyor. Böyle olunca da blogumuzda eski maç yazılarını, anılarını paylaşalım nostalji yapalım istedik.
-2 Aralık 2001-
Fenerbahce-BESIKTAS J.K.
...........
Kadıköyde oynayacağımız Fenerbahçe maçı sabahı, ben aceleyle sırtımda bir çanta ile yüksek lisans için Les sınavına gireceğim Acıbademdeki bir ilköğretim okuluna koşturuyordum. Çantamda ne olduğunu merak edenlere; akşam ki maça 2 adet pankart,bir adet forma, atkı ve sınav içinde 2 kalem ile bir silgi... Sınav için kapılar açıldıktan sonra girişte polisin üstümü ve esas olarak çantamı araması sırasında içimden "hadi bakalım, dakika bir gol bir" diye geçiriyordum. Sınava girdik,soru kitapçıkları dağıtıldı,bu arada gözetmenlerden biri sınıfın yarı kapalı olan perdelerini açmaya başladı. Cama bakmamla ne göreyim? Akşamki son durak hafiften kuşbakışı karşımda duruyor. Neyse sınav bitti derken ikinci sınav için okuldan ayrılmak üzere bahçeye çıktım. Bahçede velimmiş gibi beni bekleyen Badem ile doğruca Üsküdar sahiline uçarcasına gittik taksiyle. Acele etmek lazım çünkü İnönü stadyumunun önünden otobüsler kalkacak Kadıköy'e. Bunun yanında Eskişehirden bizim çocuklar geldi sabaha doğru daha onlarla buluşucağız, biletleri dağıtıcağız. Eski açık büfede buluştuk sözleştiğimiz gibi. Ramazan ayında olduğumuz için yarım ekmekler yaptırıldı, benim çantadaki son yerede iftarlıklar stoklandı.Yeni açığın arkasında toplanılıyor,her geçen dakika kalabalık büyüyordu. Biletsizler bilet bulma telaşında,biz biletlilerde otobüslerin gelmesini bekliyorduk. Amigoların telefon trafiği,emniyet yetkililerinin müdaheleleri derken kararlaştırılan saatin üstünden bayağı bir zaman geçmiş ama biz hala olduğumuz yerde sayıyorduk.
Bekle Kadıköy Gelemiyoruz.
Amigo Alen'in "Otobüs gelmicekmiş,yürüyün vapurla gidiyoruz" diyerek sitemi üzerine kalabalık Dolmahbahçe'yi trafiğe kapatarak iskeleye yürüyüşe geçiyordu. İskelenin kenarına geldiğimizde polis bir barikat kurdu,biletsizlere bilet dağıtılıcak,biletliler göstererek çembere girsin emriyle çemberdeki yerimizi aldık. Bu sırada
dışarıda kalan nerdeyse bizim iki katımız Beşiktaşlı bilet dağıtılmasını beklerken çevik kuvvetin coplu saldırısına mağruz kalarak üzücü bir şekilde dağıtıldı. Bizler bu olayın şokunu yaşarken bir grup Beşiktaşlınında henüz kalkmakta olan vapurun kıç tarafında toplandığını gördük. Nereye gidiyorsunuz, topluca gidilecek seslenişleri bitmeden Emniyetten ikinci emir geliyordu.Buraya 5 körüklü getiriyoruz onlarla gideceksiniz. Kalabalığın ilk taksidi vapurla gidiyor, geride kalan bizler ise otobüsleri bekliyecektik.
Bekle Kadıköy Gelemiyoruz.
Kısa bir beklemeden sonra otobüsler iskelenin yanına geldi,bu seferde polis otobüslere binmeden tekrardan arama-tarama olayına girince başka bir kargaşa başladı.Nazi kampından kurtuluş kaçışı gibi millet kendini otobüslere atıyordu. Tam bizimkilerle otobüse binicem, polislerden birinin sırtımdan çekerek "ne var çantanın içinde göster" demesiyle sanki polis arkadaşı daha önce aramamış ya da ona güvenmiyormuşcasına beni safdışı ediyordu. Benim çantanın içinde sadece pankartlar ve iftarlıklar olduğunu anlayana kadar otobüsler tıka basa dolmuş ve harekete geçmişdi. Bizim çocuklar camdan bana bakarlarken bende terkedilmenin duygusunu istemesemde yaşıyordum. Otobüsler gitmiş geriye 150'ye yakın kelle kalmıştık iskelenin yanı başında. Polisin, başka otobüs yok, naparsanız yapın dercesine, bizi orada kendi başımıza bırakınca, bu seferde kalkacak olan vapuru kaçırmayalım diyerek bir başka yarışın içinde kendimi buluyordum.
Bekle Kadıköy Hala Gelemiyoruz... Bu kadar kötü organizasyonda anca bizim ülkemizde olur! Yanaşan vapura kendimizi atıyorduk. Tek konuşulan konu, stadyuma gideceğimiz güzergahın ne olacağıydı. Vapur iskeleye yaklaşınca,bizleri "Kadıköy yakasının polislerinin" beklediğini gördük. Gene bir çembere alıntı, suçluymuşuz gibi. Vatandaşlar bizlere garip garip bakarak vapurdan iniyor,biniyorlar bizlerde bekletiliyorduk. B
u arada top patlamış iftar olmuş maçın başlamasına da yaklaşık 1 saat kadar bir süre kalmıştı. Kadıköy artık bekleme geldik ama bu seferde 500 metre uzaklıktaki stadyuma gidemiyorduk.
Yarım saatlik bekleyiş sonrası iki otobüs tahsil edildi bizler için, önce Üsküdar istikametine doğru yol aldık, sonrada maraton arkasından lise açık tarafından numaralı arkasına yanaştık. Yol boyunca camlardan işaretleşmeler, camlara atılan maddeler vs.. eksik olmadı. İçeriye girmemle en alt kattaki boş bırakılan az sayıdaki koltuklarda kendime geldim. Bizimkilerde benim en son geliceğimi bildikleri için mümkün olduğunca aşağılarda mevzilenmişler zaten. Geç yapılan iftar,asılan pankartlar ve sağlı sollu üstümüze yağan kah yabancı kah tanıdık maddeler eşliğinde maç başladı. Tanıdıkları yazmama gerek yok, açılmamış kasa fişleri, meşale, pil, bozuk para vs.. Bizlere yabancı gelen maddelerin başında kremit parçaları ve musluk vanaları geliyordu. Kasa fişlerinin ise hemen yan tarafımızdaki numaralıda, 10 metre uzaklığımızda çuvalla dağıtılıp, toplu ağızla "bir,ki,üç" şeklinde sayıldıktan sonra aynı anda üstümüze atılması ise stadyumlardaki organize işleri gösler önüne koyuyordu.
Maç boyunca bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun, numaralıda olmamıza rağmen, her damlasını üstümüzde bulduk. Malum eski numaralı çatısı düdük kadardı. Maçı Ronaldo'nun iki golüyle kazanmamız maçtan iki saat sonra Kadıköy sahiline topluca ve zorunlu olarak sürülmemizlede geceye son noktayı koymuş oluyorduk. Fenerbahçe evinde üst üste galibiyet serisi ile dünya rekoruna koşarken sahada ki noktayı da Beşiktaş'ımız koyuyordu. O güzel gece, aradan geçen 10 seneye rağmen hala daha dün gibi zihinlerde..