29 Haziran 2011 Çarşamba

The UK Diary-1


.
İngiltere'de kaldıgım uzunca süre zarfında hemen hemen her hafta sonu stat stat gezme imkanım oldu, ne yalan söyleyeyim hayal kırıklığına uğradım...
.Misal; Milwall - Swensa City lig maçı; Swensa semtleri trenle deplasman yapacaklar (50 - 100 kişi civarı). Forumlarına girdim baktım oradan biliyorum, bir kaç liseli Millwall apaçisi de girmiş yazmış işte 'gelmeyin kafanızı keseriz' falan filan... Dedim gideyim ben bu maça, deplasman tarafına gireyim girebilirsem. Maçtan 2-3 gün önce bilet temini için telefon numarası verilen ofisi aradım. "Swensa taraftarıyım maça gelmek istiyorum Londra'da yaşıyorum bilet nasıl temin edebilirim" dedim. Karşımdaki kadın 'olmaz' dedi, 'klubunuzun uyesi olmanız gerekli (İngiltere'de deplasman yapacaksanız klup üyesi olmanız şart diğer türlü milyon pound verseniz bulamazsınız bilet) ve kendi klubunuzle irtibata gecin lütfen' dedi. Baktım ablacım cok kibar ve icten tane tane anlatıyor, semt insanı olarak 'ablacım' dedim 'ben size gelsem bugün mesai saatiniz bitmeden bana bir şekilde bir bilet ayarlayamaz mısınız, parasıyla tabii.. ben Türküm burada hem öğrencilik yapıyorum da hem de çalışıyorum cok gitmek istiyorum bu maça Swensa sempatizanıyım...'
.
Ne abla inandı ne de ben inandım buna, sonra düşündüm olum sen manyak mısın başına iş alacaksın, ne işin var senin deplasman tarafında? Elin Türkü kulubü arayıp bilet milet istiyorsun adamlar zaten her halttan tırsıyor kafalarına göre felaket senaryoları yazıyor. "Bunu yapamam, eğer sen de illegal yollardan bilet temin etmeye calısırsan basın büyük belaya girer" diyerek göz dagı verdi. 'İngiltere'de bu tür telefonlar da dinlenir' dedi. Evet İngiltere'de hersey dinlenir, izlenir ve takip edilir. Sözde korkutuyor aslında kendileri bu tarz polisiye olaylardan cok tırstıkları icin. Neyse baktım olmuyor ben de evsahibi tarafa giderim dedim.
.Maç günü geldi; her maç olduğu gibi Reebok marka Besiktas montumu cektim, bu sefer bir soru işareti vardı aslında, her yere boyle gittik ama bu sefer Millwall'a gidiyoruz bir sakatlık olmasın... Yola düştük, maç çarşamba, oturudugum yere cok uzak, metroda iki üç hat degistiriyosun, sonra otobus ilk defa gidiyorum oraya, semt cok guzel genis ferah temiz caddeler... sonra stat sokagına girdik muthis trafik var her yer iş makinası ve de fazlasıyla kamyon. bildigin sanyi mahallesei Hadımkoy gibi bir yer, stat da arada bi yerde, tren istasyonu var orayı sonradan kesfettim daha kolaymıs ordan ulasım trenle sonraları çözdüm, cıktım istasyona cok guzel manzara vardı, hava kararmaya yakın İngiltere'de cok az gorebilirsiniz oyle bir manzara gokyuzu turuncu renge boyanmıs gunes batmak uzere, içimde bir mutluluk...demek Millwall diyorum buraya da gelmek nasip oldu sonunda, hemen istasyondan cıkıyorum stat etrafında ara sokaklarda gezmeye baslıyorum pub restoran ne var ne yok bakıyorum, acaba deplasmancılar geldi mi? Polise gidip sormaya da tırsıyorum sen ne ayaksın falan yaparlar diye, kolpadan elimde london guide book (işte turistler için hazırlanmış ufak kitapçıklar 3-5 kurusa her bakkalda satılır) ulan manyak diyorum sanayi mahallesinde turistin ne isi var diyorum atıyorum cantaya, ama bu sefer cok heyecanlıyım gercekten, kesin bu akşam enteresan bir olay olacak diyorum icimden, yani en kotu biri gelecek bana saracak, üstümdeki monttan dolayı... Bu ruh halleri icerisinde dolasıyorum etratfta maca 3 saatten fazla var etraf, kalabalık degil...

Hiç yorum yok: