30 Ekim 2010 Cumartesi

Beşiktaş - Mersin İ.Y.


.
"Beşiktaş seninle donmaya geldik, Beşiktaaaaş..." diye bağırarak yürüyordu Dolmabahçe'nin ağaçlı yolundaki bir grup. Hava hakikaten de dondurucuydu ve kapalı tribünde bile alt katta yüzümüze zaman zaman yağmur damlacıkları vuruyordu. Beşiktaş da dondurucudan çıkan oyun kurucusu Yusuf'la çıkmıştı Mersin karşısına. Sahi bir Yusuf vardı değil mi? Sahada gençler ve yalşlılar vardı., arasındakiler de kulübede. Maç için ite kaka iki gol bulur, formalite gibi görünen bu maçı da rafa kaldırırız diye düşünüyordum. İlk yirmi dakika sonrasında fikrim değişti ve tribündeki herkes gibi '1-0 olsun bizim olsun', geç olmadan evimize gidelim zihniyetine büründüm.
.
İkinci yarı başladığında susmak bilmek kalabalık, işin b.kunun çıktığının farkına vararak sahaya bu mesajı ileten tezahüratlarla desteğe devam ederken sanki sahadakilerin maçın uzatmaya gideceğinden haberi yok gibiydi. Nitekim hakemin doksan dakikanın bittiğini gösteren düdüğüyle tribündeki ziniyet "penaltılara kalmasa bari" moduna döndü. Kimse turdan şüpheli değildi de neredeydi bu tur? Rakip on kişi kalmış, golü atmaya niyeti yok. Mersin'den gelen ve şaşırtıcı bir şekilde kale arkasını dolduran taraftarlarının bile ümidi yok belki de. Zaten o kadar rüzgar ve yağmur yediler ki "Ulan gruplara kalır da bir İstanbul takımı ile daha eşleşirsek bu yol çekilmez. Bitse de gitsek sıcak memleketimize" diye düşündüklerinden bile şüpheliyim.
.
Sahada ayakta kalan nadir futbolcularıdan Guti kaleyi bulmayan (!) şutunda kilidi açan isim olarak bu fırtınalı gecenin mutlu sonla bitmesine de ön ayak oldu. Peşi sıra iki gol daha bularak geç ve güç bir şekilde maçı çeviren Beşiktaş gruplara kalmayı başardı. İlk kez İnönü'de ilk on birde çıkan Fatih Tekke golü bulamadan oundan çıkarken, oyuna sonradan dahil olan Holosko Fifa oyunlarındaki gibi gol atma niyetinde olmalıydı ki sürekli topla birlikte kalecinin içinden geçmeye çalıştı durdu.
.
Son bir not; "Beşiktaş'ın çocuğu Allen Iverson" tezahüratı hrm bir hoşgeldin hem de o sıfatın sahibine güle güle mi demekti çözemedim şahsen.
.
Beşiktaş: 3
Mersin İ.Y.: 0

1 Ekim 2010 Cuma

Ekime Kadar


.
Öyle bir Beşiktaş izliyoruz ki bu sene rakip kim olursa olsun, maç nerede olursa olsun, sahadaki on bir nasıl olursa olsun rahatız. Beşiktaş'ı izlerken gole olmasa da futbola fazlasıyla doyuyoruz. Erken açılan sezonda erken form tutup sonra düşüşe geçileceği beklenir takımdan. Ekime kadar olan maçları dün akşam itibariyle bitirdik. Tek yenilgimiz var o da ders niteliğinde. Kaldı ki o maçta da ilk golü bulan taraf olsak durum farklı olabilirdi ama dedik ya bahanemiz yok bu sene. Kazansak da kaybetsek de sahada futbol izliyoruz. Kimseye kötü demeye dilimiz varmıyor. Ertesi maç mahçup edebiliyor adamı (Ör:Hilbert). Biri var ki ona da çok kızıyoruz. Şu takıma gelen yıldızlar kadar parlak olduğunu biliyoruz. Bekleyip duruyoruz. Oynamadığı zaman hiç aramıyoruz ya ben ondan korkuyorum. Sönüp gitmesin, sezon sonunda kaldırılacak kupaların kulbunun bir ucundan da o tutsun, illi Takım'ın kaptanı yine o olsun istiyorum.
.
Quaresma oynadığı azıcık süre içinde bile farkını hissettirdi. Vurduğu gol olsa yine bir Avrupa maçında kilidi açan isim olacaktı ama bu sefer sakatlanıp çıkarak yerini bıraktığı isime devretti o anahtarı. Guti görünümlü Ernst sayesinde golü bulan Holosko daha sonraki pozisyonları da kendi gole çevirip, 'kral yapmam, kral olurum' zihniyetine bürününce kaçan pozisyonlarla beraber galibiyeti de kaçıran taraf oluyorduk az kalsın. Neyse ki sahneye Bobo çıktı ve üç puanı getiren golümüzü atarken Avrupa Kupalarında attığı 11 golle de zirveye yaklaştı (Oktay 13 gol). Bence bu sene oynanacak maçlarda da geçeceğe benziyor.
.
Dünkü maçın taktik anlayışı ile ligdeki Beşiktaş'ın oyun mantalitesi oldukça farklıydı. Schuster'in kimseyi küstürmeden yapmaya çalıştığı rotasyonun başarısını gelen gollerde yaşanan sevinç tablolarında bile görmek mümkün. Sahadakilerle kulübedekiler sarmaş dolaş olurken golün kimin attığını bile unutuyor insan. Bir senede kadro fazlasıyla değişmeden takımın oyununun nasıl böyle değiştiğini açıklamak için kelime bulmak zor. Avrupa'da Ekime kadar olan maçlardan alnımızın akıyla çıktık. Bundan sonraki maçlar nereye kadar gider derseniz, bu Beşiktaş karşısına çıkan rakibi terlettiği müddetçe biz de soğuk havaları bitirip yaza doğru ısınan havalarda hala Avrupa maçlarımızı izlemeye devam ederiz.
.
Rapid Wien: 1
Beşiktaş: 2

25 Eylül 2010 Cumartesi

Sonuna Kadar


.
Son yıllarda Beşiktaş'ın maçlarında gol gecikirse takımdan tribüne de sıçrayan bir panik havası dalga dalga yayılır ve daha yetmişli dakikalarda sanki maç bitmişçesine gereksiz bir stres yaşanırdı. Bu hissiyat da oyuna yansıyarak keyifsiz bir hale dönüşür sonuç olarak da tabelada göze hoş gelmeyen skorlar yazılırdı. Artık bu değişti. Beşiktaş oynadığı bütün maçları sonuna kadar kovalıyor. Kazandığı bir maç sonrası bunu yazmak kolay gözüküyor olabilir. Zira CSKA Sofya maçındaki gibi bu maçta da yine bir son dakika golü bularak üç puanı kazanmış olsak da son saniyelerde az kalsın kalemizde göreceğimiz golle iki puandan olacaktık. O zaman da fikrim değişmeyecekti çünkü takımın hissettirdiği net olarak bu.
.
Guti'nin olmadığı orta sahada Aurelio, Ernst ve Necip öyle bir duvar oluşturdu ki Antalyaspor'un golü bulması mucizelere bağlıydı. Yediğimiz golde takımın bu maçtaki en zayıf halkası (bence) olan Hilbert'in ve kaleci Hakan'ın büyük hatası onlar için bu mucizenin gerçekleşmesi anlamına geldi. Arkadaşları son dakika golüne rakip yarı sahada sevinirken ikisinin kendi yarı alanımızda kucaklaşması gözden kaçmayan bir kareydi. Tribünler maç 0-0 iken de öne geçtikten sonra da oldukça iyiydi fakat yenilen golden sonra biraz sinerji kaybı oldu. Esas güce güç katılması gereken dakikalarda sesler az çıkarken gol sonrasında sevinci çığırmak olmuyor.
.
İyi yolda gidiyoruz, içeride de dışarıda da mahkum oynamadan doksan dakikanın sonuna kadar kovalıyoruz. Darısı Perşembe günü Viyana'daki maça, sonuna kadar gidip Dublin'de şu takımı izlemek ne güzel olur.
.
Beşiktaş: 2
Antalyaspor: 1

17 Eylül 2010 Cuma

Kolay Olmadı


.
11 kişi sahada, 7 kişi kulübede. Fotoğrafta soldan üçü sonradan oyuna dahil oldu. Beşiktaş'ın bu seneki kadro zenginliği tartışılmaz olsa da bazı mevkilerde hala sıkıntı yaşıyor olması da enteresan. CSKA maçında takımın kazanma arzusu üst seviyedeydi. Golcü eksikliği, kötü zemin ve kapanan rakip sebeplerinin yanına hocanın hafta sonu oynanacak derbi maçını düşünerek oyuncu saklaması sonucunda 1-0'lık skorla alınan üç puan çok değerli.
.
Maçın daha 7. dakikasında Holosko girdiği pozisyonu gole çevirse çok daha farklı bir maçtan çıkmış olacak ve bambaşka şeyler yazacaktık. Ya da Tabata'nın 77'deki şutunu kaleci çıkartamasaydı en azından bu kadar heyecan yaşamayacaktık. Sonuçta kazandık. Zaten gruptan çıkmak istiyorsak, içerde oynayacağımız maçları kazanmamız gerekiyor. Oyun içerisinde zaman zaman topa yetişemeyen Hilbert'e veya geriye oynayan oyunculara karşı çatlak sesler çıktı tribünlerden. Her maçın 4-0 kazanılamayacağını idrak edemeyen skorseverler de var malesef. Belki maç golsüz sona erseydi, o kişiler takımı bile ıslıklayabilirdi. CSKA Sofya tamamen bir puan için gelen bir deplasman takımı mantalitesinde 'atarsam bir tane, ne ala' dercesine oynadı. Cılız atakaları ofsayt bayraklarına takılırken, bir iki pozisyon da Hakan'ın ellerinde eridi.
.
Maçın kahramanları golüyle Ernst ve sol kulvardan attığı inanılmaz deparlarıyla Deli İbrahim'di kesinlikle. Maçtan tribün adına huzursuzluk verici detay ise golden sonraki tezahüratların Fener aleyhine olanlarında sesin daha gür çıkmasıydı. Elbette iki gün sonra gideceğimiz Kadıköy'e mesaj iletmek tribünün doğasında var ama önce Beşiktaş...

16 Eylül 2010 Perşembe

Hentbolde Süperiz


.
Hentbolde ilk Süper Kupa Beşiktaş'ın. Tebrikler çocuklar...

7 Eylül 2010 Salı

11-16-19 Eylül


.
İnönü Stadı'nın bozuk zeminin düzeltlmesi biraz daha zaman alacak gibi görünüyor. Bayramın üçüncü gününde bu sahada Ankaragücü ile oynayacağız. Hafta içinde UEFA'daki ilk maçımız da yine içerde. Bu iki maçtan sonra da istikamet Kadıköy. Öncelikle bu sürenin sakatlık yaşamadan geçmesini dileyelim.
.
Beşiktaş transfer sezonunu son gününü herkesi şaşırtan bir transferle kapadı. Eksik olan forvete tanıdık bir sima ile takviye yapıldı. Bu transfer kimilerini tatmin ederken kimilerini memnun etmedi. Suç herkesi şöhretli isimlerle heveslendirip umutlandıranların elbette. Yoksa Fatih Tekke kalitesi belli bir golcü. Yaşı ve son yıllardaki performansı tartışılabilir olsa da imza törenindeki açık sözlülüğüyle diğerleri gibi kaypaklık yapmayan bir adam olduğunu belli etti. İyi oynamasını ve fayda sağlamasını beklemekten ve destek olmaktan başka bir şey düşünülemez artık.
.
Beşiktaş'ın transferler sonrasında henüz sezon başında ulaştığı performans ve zengin kadro yapısı geçen seneki Galatasaray'a benzetilerek, ileriki haftalarda düşüş yaşayacağı beklentisi oluştu bazı kesimlerde. Beşiktaş çok pozisyona girmesine rağmen kolay gol atamıyor, çok pozisyon vermesine rağmen de kolay kolay gol yemiyor. Geçen seneden beri sıkıntı yaşanan sağ kanat hala pek verimli değil. Yani uzun lafın kısası eksiksiz bir takım değiliz ama rakiplerimize göre bir adım öndeyiz sanki.
.
Beşiktaş elemeler ve lig dahil oynadığı en ciddi rakibi olan İBB'ye 2-0 mağlup olurken tehlike çanlarını değil, uyarı zilleri çalıyordu sadece. Her rakibe karşı aynı sistemle oynanamayacağını gözler önüne seren bir maç oldu. İlk golü bulabilseydik en azından sahadan mağlubiyetle ayrılmamış olabilirdik. Şimdi önümüzde üç farklı rakip var. İlki iddalı ama istikrarsız kadrosuyla sahamızda ağırlayacağımız Ankaragücü. Bozuk zeminde CSKA maçının provası mı yapılır bilemiyorum ama bu takım şampiyonluğa yürüyecekse evinde maç kaybetme lüksü yok. Öyle ya da böyle kayıpsız geçmek zorunda. Sonra CSKA maçıyla gruba başlayacağız. Eğer ki gruptan çıkma iddiamızı göstermek istiyorsak bu maçtan da 3 puan çıkarmamız şart. Tabi bunlar gönülden geçenler. Eğer ki gönülden geçenler gibi bu maçlar da üçer puanla geçilirse biz de daha bir inançlı şekilde geçeriz vapurla Kadıköy'e.
.
Bu üç maç Beşiktaş için bu senenin nasıl geçeceğini gösterecek üç maçtır bence ve kolaydan zora doğru oynayacağımız için şanslıyız. Transfer sezonu kapandığına göre eldeki kadroyu en verimli şekilde kullanma işi Schuster'e düşüyor. Sekiz günde üç galibiyet almak uzak değil. En azından yenilmez değil ama güçlü bir takımımız olduğun biliyoruz. Geçen sene golü kimin ayağından bekleyeceğimizi unutmuşken bu sene kimden gelse şaşırmıyoruz. 19 Eylül gecesi bu yazıyı anımsatarak üçüncü galibiyetimizin de keyfiyle yazarız önümüzdeki günlere dair düşüncelerimizi.