7 Ocak 2013 Pazartesi

The UK Diary - 4

Maçın başlamasına daha var,stadyumun çevresinde dolaşırken gözüme çarpıyor, otobüs var boyle eski model, heralde eski takım otobüsü hesabı koymuslar oraya. Önünde de bir kaç eleman var iri kıyım, tam modeller yani. Bu arada klasik bir İngiliz bir tribüncü nasıl giyinir; olmazsa olmaz beyaz spor ayakkabı (cok ucuz cunku kocaman spor magazaları var hemen hemen her mahellede) altta rahat olsun diye heralde eşofman ya da kot pantolon, üzerine de spor bir mont genelde kapşonlu cinsten, 90% saçlar 3 numara.
Ben otobüse yakından bakmak için etrafında dolanıyorum, o arada iki tane gençten eleman yanaşıyor otobüse, otobüsün önünde duran 3 elemana yanaşıyorlar, en irileri "ne var?" diyor bunlara yüksek sesle. Bunlar bisey soyluyorlar, içeri giriyorlar otobüsün, oturuyorlar. "Lan ne film donuyor burda, ne ayak;?" falan derken gencler para veriyorlar bu iri kıyıma, iri kıyımda cebinden bir kağıt çıkardı aha dedim "haraç mı?" veriyorlar reise derken elemanlar dısarı zıplıyor sevincliler, bende bunalara zıpladım hemen, dedim "şu biletle hangi kapıdan girebilirim ilk defa geliyorum" falan şekli. Çocuk hemen dedi surdan git falan, ben bisey daa soracagım dedim. "Orda duran adam kim?" dedim iri kıyım icin, o dedi bilmem kim yani... Millwall semtlerinin lideri. ulan dedim nasıl sorsam ne desem bunlara da öğrensem işin aslını. Dedim "siz her maça gidiyor musunuz?,  içerde dışarda, deplasmanlara kalabalık gider misiniz nasıl organize olursunuz?" falan filan. dedi işte o reis organize eder bu işleri deplasmana gideceklerin listesini yapar. aaa dedim o liste miydi cebinden çıkardığı siz yanınızdayken. dedi eleman evet; biz de para verdik otobüs icin. vay dedim cefakar taraftar modeli helal olsun. Elemanlarla muhabbet ettik, o akşam orada gerçekleşen işin özeti şu:

Deplasmana giden gerçek taraftardır felsefesinden yola çıkarak, adamlar kanka olduğu insanlarla, tanıdık insanlarla deplasman yoluna cıkıyorlar. Reis liste yapıyor, o gelecek haftaki Leeds deplasmanına 80 kişi 2 otobüs gideceklermiş. Tabii münferit giden de varmış arabayla trenle (ki oralara kadar gittim; hızlı tren 2 saat otobüsle gitmeye kalkarsan minimum 15 saatlik yol, Leeds İskoç sınırında anasının nikahında yani.) Bu genç arkadaşlar da listeye dahil olmak için reisi buluyorlar, otobüs için parayı veriyorlar, öyle her yere de götürmüyorlar bizi dedi. Leeds o kadar tehlikeli bir deplasman degil dedi. "Uyuşturucu içenler var mı ?" diye sordugumda evet var tabi dedi, Her türlüsü (hiç şaşırmadım, İngiltere bir uyuşturu şehridir bunu bilir bunu söylerim, herkes içici arkadaş) Bileti gitmeden önce klupten alıyoruz, klup üyesi olman yeterli, üyelik dediğin de yıllık cüzii bir rakam. Tabi bu Arsenal Chelsea falan olunca üyeliğin de kaetgorileri var rakamlar da ona göre değişiyor. Bu deplasman gitme hikayesi de böyle oluyormuş, ama modeller çok entresan hepsi şekil abilerdi, adamlarla muhabbet etmek isterdim ama paçam yemedi o zamanlar, ürkütücü görünüyorlardı.

Stada girdim sonra, kale arkası üst kata cıktım, ilk kez İngilitere'de bir statta gördüm, kale arkası numarasız istediğin yere çök yani, gittiğim diğer tüm statlarda numarana göre oturmak zorundasın. Hemen geçtim üst kat ortaya bir yere, alkol satılıyor tribünde ama hem pahalı dışarıya göre hem de elinde birayla çıkamıyorsun tribüne, arkada işte o koridorda takılıyorsun orası da zaten leş gibi hela kokuyor. Helalarda kapı yok, pisuvarda yok, böyle ince ince su akan metalden bir kuvet gibi bişey herkes diziliyor açıp işiyor onun kokusu sarmış koridoru. Stat baya büyüktü, yarı yarıyadan biraz daha fazla doluydu ama herkes oturuyordu, öyle coşkulu bir taraftar yok, dedim ya hayal kırıklığı diye, oturdum yerime, karşı kale arkasında üst katta Swensa semtleri 50 - 80 kişi kadar, herifler hiç susmadı 90 dakika hic susmadılar. Helal olsun adamlara, herifler baya uzaktan geliyorlar, Swensa İngiltere'nin batısı. Londra doğusu öyle söyleyeyim ben. Swensa ilk devre attı bir kafa golü, Millwall'da bir numara yok, cılız ataklar, seyirci desteği sıfır, bir sol açık vardı sarışın 11 numara Millwall'da o biraz iyidi, devre arası önümde dayılar vardı; bunlar termosla kahve cıkardılar, hava soğuktu zaten hep ayaz hep soğuk Londra, bunlar doldurdular kahveleri mis gibi koktu nasıl canım çekmişti, dayının biri de çıkardı cep konyagını doldurdu pay ettiler 3 kişi aralarında, oh ne ala memeleket... Swensa ikinci devre çok kaçırdı, son 15 dakika Millwall bastırdı, 85'de falan attı bir tane kornerden. Golü atan bizim solumuzdaki tribüne koştu, iki tane kamil atladı sahaya, sevindiler sarıldılar falan, sonra tribüne kaçtılar, ben izliyorum bunları tepeden, polisler geldi hemen tribünün önüne, arıyorlar bunları, bakınıyorlar, ben üstten izlediğim icin ne yaptıklarını görüyorum, herifler montları falan cıkardılar kafaya bere mere taktılar, iki sıra arasında çöktüler saklanıyorlar, sonra polis daldı tribüne zaten maraton tribün,  alt kat kaçacak bi yerleri yok, çıkmaya falan kalksalar daha maç bitmemiş kameralardan da kabak gibi tespit edildiği için anında alırlar. Bu garipler de saklanıyor ama nafile polis gördü bunları aldı götürdü Kimse sesini çıkmarmadı ne onlar direndi ne de etraftakiler dur mur çekti. 
Maç 1-1 bitti, Swensa gitti taraftarın önüne uzun uzun alkışladırlar adamlar, iyi bağırıyorlardı. Gariptir, İngiltere'de deplasman taraftarı cok iyi bagırıyor. Ev sahibi taraftarda pek iş yok, çünkü millet daha bir aile ortamında karı kız çoluk cocuk herkes tribünde. Haliyle bir çarşamba akşamı, kış günü ülkenin bir ucundan deplasmana gelen 3 lig takımı taraftarı da bağırıyor haliyle. Hepimizin bildiği union jack pankartlarıyla da süslemişler tribünlerini.Saat geç olmuştu, trenle döneyim dedim, Swensa semtleri hala içerde bekletiliyordu, istasyondan stat manzaralıydı, herifler hala bagırıyordu, boş statta cok da guzel yankılanıyordu sesleri.

Hiç yorum yok: