26 Şubat 2010 Cuma
Artık Kimi Tribünlerde Gelenek Haline Geldi
25 Şubat 2010 Perşembe
Dudak Tiryakisi
Fransa'da yayınlanan sigara karşıtı bir reklam kampanyasının afişi. 'Tütüne köle olmayın' tarzında da bir sloganı varmış. Çok tepki almasına karşın bence başarılı bir çalışma olmuş. Zaten sürekli sigara içmediğim için fazla üstüme alınmadım. Ha ama bu saatten sonra "Ben zaten dudak tiryakisim" demek de sökmez orası da ayrı.
24 Şubat 2010 Çarşamba
Mekanın Cennet Olsun Güven Önüt
Tugay Efsanesi Ada'da Bitmez
Başlık hürriyetmax.com/spor 'dan, okurken gurur duydum. Mavi-beyazlı İngiliz taraftarlar kendisini unutmamış ve imza gününde yaşanılanlar mutluluk verici.. Haber linkde mevcut zaten.
Ülkemizde top koşturan profesyonel topçularımız 30'lu yaşlara geldilermi futbol kariyerlerinin son dönemine giriyorlar. Kimisi olgunlukdan kimisi doymuşlukdan grafikleri düşüyor. Yıllanmış şarap sıfatını alabilenler bir elin parmakları kadar. Genç, hırslı yolun başındaki geleceğin yıldızı adayları ise avrupaya açılamadan tökezliyorlar, açılanların çoğu ise geri dönüyor. Tugay Kerimoğlu ise emeklilik yaşında gittiği İngiltere gibi avrupanın en hızlı, fizik gücü kuvete dayalı liginde istikrarlı ve bir o kadarda başarılı oyunu ile gönüllerde taht kurdu. Dile kolay 9 sene. 39 yaşında emekliye ayrılırken özel yaşamındaki güzellikler ilede efsaneler arasında yerini alıyordu. Senin ile gurur duyuyoruz..
Kışa Veda Ederken
Kim demiş Türkler yaratıcı olamaz diye? Enteresan bir çalışma olmuş. Hiç şüphesiz bugünlerde kışa veda ederken, arkadaşları için saf tutan cemaatde bir bir eriyecek. Cumartesi akşamı oynayacağımız Kayseri maçında hanemize 3 puan yazdıramazsak Beşiktaş'ımızda baharı görmeden lige veda edecek , umutlar eriyecek gibi duruyor.
Taçsız Kral (1965)
Taçsız Kral (1965):
Türk futbolunun yetiştirdiği efsane oyuncularımızdan Metin Oktay'ın hayatını anlatan bu filmin en güzel yanı ise bizzat kendisini, kendisi oynuyor olması ve futbol kariyerinin zirvesindeyken, 1965 yılında sıcağı sıcağına çekilmesidir..
Filmin oyuncu kadrosunda Gönül Yazar, Ayten Gökçer , Ajda Pekkan, Erol Taş gibi isimlerin rol alması, siyah beyaz karelerde eski İzmir ve İstanbuldan manzaralar da cabası... Büyük bir topçunun hayatını izleyerek ders çıkarmak isteyenlere bilhassa nostalji sevenlere şiddet ile tavsiye edilir. Her şeyin yozlaştığı günümüzde keşke şimdiki futbolcu kardeşlerimizin, futbolcu olmak isteyen gençlerin ders niteliğinde izlemesi zorunlu olsa.
(10 üzerinden 7 yıldız)
23 Şubat 2010 Salı
Vallahi Olmaz Siz Buyurun
Geçen sene de buna benzer bir ortam da adım adım yürüdü bu takım şampiyonluğa. Fener ve Galatasaray'ın ikram ettiğini öne sürenler de oldu, Beşiktaş'ın hakkıyla bir yükselişe geçerek şampiyonluğa ulaştığını iddia edenler de. Sonuç itibariyle kötü bir Fener ve ondan farklı olmayan Galatasaray'ın içinde olamadığı kovalamacada bir ara Trabzonspor bile ümitlenir gibi olsa da Sivas'a burun farkını koyan Beşiktaş mutlu sona ulaşmıştı.
.
Bu sene de her maç sonunda koptuğumuzu düşünürken rakiplerimizin de puan kayıpları sonrasında devam ediyoruz yakın takibe. Kalitesiz bir lig sezonu daha yaşıyoruz ama ne olursa olsun en azından heyecanın bir kaç takım arasında geçmesi teselli oluyor. Sivas bu sene bayrağı Bursa'ya devretti bu sene ve hakkıyla taşıyor onlarda. Bakalım sonuna kadar bu yarışın içinde kalıp da 34. haftada enteresan bir maçta figürnlıktan başrole soyunabilecekler mi?
22 Şubat 2010 Pazartesi
İBB Maçımız 10 Martta
Federasyon nihayet tarihte karar kılmış. Eksik maçımız 10 Mart Çarşamba 20:00'de. Önceki haftada sanırım Ankaraspor maçı var, yani maç yapmadan İBB maçına çıkacağız. Geçen sene Kayseri maçından sonra bir seri yakalanmıştı. Bakalım bu sefer ne olacak?
21 Şubat 2010 Pazar
Birikim
Öğlen vakti semte gel, semtin çeşitli yerlerine dağılmış eşi dostu görmek için bir kaç mekana uğra. Bir şeyler iç, bir şeyler tıkın sonra düş Dolmabahçe'nin ağaçlı yoluna. İte kaka kapılardan geç, maça gir. WC'ye uğradıktan sonra yerine geç. Sağındaki solundaki tanıdıklarla selamlaş. Önce maçın heyecanına kapıl, sonra oyundan dolayı sinirin bozulsun. Hakem hepten devrelerini yakmana neden olsun. Yenen golle beraber bilmem kaçıncı sigaranı yak. Gelen golle haybeden ümitlen. Olmasın gitsin, olmaz olsun zaten...
Kazanmak için bugün kim ne yaptı diye düşünüyorum, bir isim bulamıyorum. Geçen hafta İbrahim Üzülmez'in isyanı vardı 'takımda herkes kendini Messi zannediyor' diye. Haksız sayılmaz. Yine bence en çok o mücadele etti. Mustafa Denizli bedensel hastalığını atlamış olsa da farklı hastalıklarından kurtulamamış gibi duruyor hala. İleriye dönük kehanetlerde bulunuyor hep ama maça dönük tahminler yapmıyor nedense.
Tribün tam bir felaketti. Skorda üstünlük sağlayamayınca maç boyu sürdü bu gidişat. Anılarımıza bir maç , içtiğimiz sigara ve biralara da üçer beşer kutu ekledik. Biriktiriyoruz dertlerimizi de kederlerimizi de...
Ferhan Şensoy'un ilginç bir anısı..
Galatasaray lisesi'nde okuduğu yıllarda, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle Galatasaray lisesi'ni ziyaret eder. Konuk olması sıfatıyla kendisinden bir konuşma yapması istenir. O da kabul ederek kürsüye çıkar ve konuşmasına başlar fakat Ferhan Şensoy'un da aralarında bulunduğu haylaz öğrenci topluluğundan gittikçe yükselmekte olan bir ses duyulmaktadır
17.09.2006 Samiyen deplasmanı
Yarın BJK İnönü stadyumunda Galatasaray'ı ağırlayacağız. Sarı kırmızılılar hiç şüphesiz her zamanki gibi Taksimde buluşup Gümüşsuyundan toplu şekilde gelecekler.. İstanbul içindeki derbi deplasmanlarının da yürüyüş keyfi bir başka oluyor. 2006 yılındaki Ali Samiyen deplasmanı videosu ile ufak bir nostalji yapalım. Onlar yokuş aşağıya inerlerken biz ise yokuş tırmanıyoruz..
20 Şubat 2010 Cumartesi
Kujo
Kujo (Cujo), büyük üstad Stephen King tarafından yazılmış mükemmel bir gerilim, bir okadar da akıcı anlatımıyla soluksuz okunulacak müthiş bir roman.. Kalın olmasına rağmen, kitap okumaya pek fırsat bulamasamda çok kısa sürede bitirmiştim. Bugün şans eseri bu romanın filminin olduğunu öğrenmem ile anımsadım. Henüz filmi izleme şansım olmadığı için kıyaslama veya değelendirme yapamıyorum.
Kısaca konusundan bahsetmek gerekirse; Kujo adında çok sevimli saint bernard cinsi iri bir köpeğin kuduz olması ve kendi istemi dışında saldırganlaşıp, sahiplerini öldürmesi, evinin yakınlarında arabası bozulan bir anne ve oğlunu güneşin altında bi arabada günlerce rehin tutmasını anlatıyor...
Günlük hayatımızda da çok sevimli gerçek dostların malesef kuduz olmadan da aynı şekilde rehin alarak işkence yapabildiğine şahitlik ediyoruz.
En kısa sürede 1983 de çekilmiş filmi de bulup izlemek lazım..
http://www.sinemalar.com/film/1684/Cujo/
Tarih Tekerrürden İbarettir
19 Şubat 2010 Cuma
Profesyonel
İstanbul devlet tiyatrosunda bu dönem sahnelenen "Profesyonel" , benim çok hoşuma giden ilginç bir o kadar da komik bir oyun. Bülent Emin Yarar emekli polisi, Yetkin Dikinciler ise sadece 2 kitabı yayınlanmış olan yazarı oynuyor. Yetkin Dikinciler'in yakın zamanda başından geçen hadiseyi bize anlatmaya başlaması şeklinde oyun başlıyor. Zaten kendisinin ses tonu harika birde anlatım sırasında parantez içlerinin seslendirmesi ile bambaşka bir hava oluşuyor. Yazar rolündeki Yetkin'in başından geçenleri anlatırken bir yanda da flashback yapıp oynaması "içeri girer girmez önce kahkaha attı, sonra kendini tanıttı bende şaşkınlık içindeydim" gibi cümlelerin hemen ardından fiili olarak sahnede oynamaları ile izleyiciyi oyuna daha da odaklamış oluyorlardı.
Bülent Emin Yarar ve Yetkin Dikinciler'in mimikleri olsun, ses tonları olsun öylesine uyumlu ki kaçırılmaması gerekir. Oyun ise ince mesajlar, göndermeler, vurgular üzerine yazılmış ve gayet anlaşılır,akıcı... Fazla detay vermek istemiyorum, tiyatro severlerin kaçırmaması, tiyatro ile arası olmayanların ise bu oyun ile tiyatro meraklarının başlayabileceğini söylemem yeterli sanırım.
18 Şubat 2010 Perşembe
Yorumsuz
Bu videoyu görünce dayanamadım, paylaşmak istedim. Sahalarımızın en renkli simalarından Yılmaz Vural hocamızın Kocaelispor'u çalıştırdığı dönem Fenerbahçe maçında kameralara yansıyan görüntüleri ile ilgili Ligtv tarafından hazırlanmış bir klip. Yorumsuz :)
Cefakar Taraftar -3-
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, 21 Şubat 2010 pazar günü İstanbul için kuvvetli yağış beklendiğini belirtti. Malum pazar günü Galatasaray derbisine ligin geri kalanı için bir bakıma ya devam yada tamam maçına çıkacağız. Taraftar umutsuz haliyle heyecan yok, üstüne biletlerde el yakıyor.. Tribünlerin dolmayacağını düşünüyorum ve yaklaşık 20 senelik fotoğrafdaki İnönü stadyumunun yeni açık alt katına bakınca tüylerim diken diken oluyor.
Nereden nerelere....
İki Ara Bir Dere
17 Şubat 2010 Çarşamba
Hiddink Dank Donk
Hayırlı Olsun..
90-91 sezonunda Fenerbahçe'nin başına geldiği dönemde pek başarılı olamamıştı. Çalıştırdığı takım ligi Sarıyer'in arkasında 5. bitirirken şampiyon Beşiktaş ile arasında 25 puan fark bulunuyordu.
O zamanlar ülkemizde magazin ve dansöz sayısı da şimdi ki kadar bol değildi. Bakalım aradan geçen 20 sene sonra geri geldiği ülkemizde, milli takımın başında Serdar Ortaç'ın "binlerce dansöz var" şarkısını nasıl yorumlayacak?
http://www.fenerbahcemaclari.com/1990-1991-sezonu.html
16 Şubat 2010 Salı
Dostlara Açıktır. Suriye'den mesaj var..
Deplasman dediğin İngilizlerin deplasman anlayışı tarzında oldu mu, şüphesiz bir farklı oluyor. Maçdan önce şehre git, gez, oranın yemeklerini ye,iç sonra maça git.
Gaziantepspor-Beşiktaş maçına giden arkadaşlarımız hazır gitmişken Suriye'ye de gidelim gezelim demişler..İyi de yapmışlar. Bende çok istememe rağmen kaçırdım. İnşallah seneye!! Halepde siyah beyaz atkılar eşliğinde turistlik gezi ve kebaplar bu deplasmanın en güzel anısı olarak hafızalarda yer edinirken bu geziden bir kaç kare fotoğraflayarak da kalıcı birer anı olmasını sağlamışlar. (Bana da nispet yaparcasına)
Dip not: Halep de caddeler de gezinirlerken dükkanlardan birinde bir yazı görmüşler. "sanırım uyanık Suriye esnafı bizim başkanın cömertliğini duymuş."
15 Şubat 2010 Pazartesi
Football's for Girls
Günümüzün topçularının kafa yapısı...
14 Şubat 2010 Pazar
Kış Uykusu
12 Şubat 2010 Cuma
Mekanın Cennet Olsun Pembe Hasan
Dün gibi hatırlıyorum tarih 22 Eylül 2000, 5-1 kazandığımız Ankaragücü deplasmanı öncesi saat sabahın 9'u, 3 otobüslük adam İnönü stadyumunun eski açık tarafındaki merdivenlerdeyiz.. İstanbul ahalisi işinde gücünde haftanın son gününün sabah saatlerinde. Bizler ise otobüsleri bekliyoruz.
Güneş hafiften ısırıyor, deniz masmavi.. Rahmetli ile laflıyoruz büfenin önünde, onun bir elinde bira, bana diyor ki; "bavulla deplasmana gideni de ilk defa görüyorum, ne var içinde?"
önce gülüyorum.. "napalım başkan Ankaradan Eskişehir'e geçeceğim üniversite orda malum.."
Lafı patlatıyor rahmetli: "5. senen olmuş sen hala neler kovalıyorsun oğlum, bu kafayla senin okul bitmez..."
Ben de ona "içme be başkan sabahın köründe başladın gene" diyorum "yazık ediyorsun kendine.."
Ah be başkan elinden düşürmediğin alkol ayırdı bizleri. Mekanın cennet olsun Pembe Hasan..
Bırakın Koltuklar Yerinde Kalsın
Kötünün İyisi
Ha bunu gönülden mi istiyorsun denirse 'kesinlikle evet' derim. Elde edilecek şampiyonluğun mevcut başkana kredi kazandırması, hatalarını ört bas etmesi vs değil derdim. Rakiplerimizin de saçma sapan geçirdikleri sezonlar sonrasında elde ettikleri şampiyonlukları var. Galatasaray'ın meşhur 'Samsun, Antep, Antalya' mağlubiyetlerinden sonra kaçırdığı şampiyonluk da var, Fener'in son maçında Denizli'ye takılmasıyla kucağına düşen şampiyonluğu da. O şampiyonluk da takımın başında hocası yoktu. Fener'in 103 gollü meşhur şampiyonluğunu yazan tarih, Trabzon'un lazlığıyla kaçırdığı sene onlara geçen şampiyonluğu da yazıyor. Varsın bizim de olsun kötünün iyisi olduğumuz sezonda şampiyonluğumuz.
11 Şubat 2010 Perşembe
Hani
10 Şubat 2010 Çarşamba
Bize Hergün Deplasman
Paso = Kombine
Küçük şehrin gözünü seveyim...
9 Şubat 2010 Salı
Bonservis Out, Self Servis In
8 Şubat 2010 Pazartesi
Bir Başkaydı Bizim Çocukluğumuz -2-
İBB Maçı Ne Zaman?
Sen Yüksel, Başkası Senden Ders Alsın
Bir başkaydı o zamanlar. Bambaşkaydı bizim Beşiktaş'ımız!!!
7 Şubat 2010 Pazar
Futbol Eksperi Feyyaz
6 Şubat 2010 Cumartesi
Farklı Izdırap
Maça geliş trafik ve buz gibi hava yüzünden ızdırap, yine aynı başkanla devam edilen yol sebebiyle ağaçlı yolda yürürkenki hissiyat ızdırap, kapılara yığılma yüzünden giriş ızdırap... Sahada şuurlu bir atak geliştiremeyen bir takımı izlemekse en büyük ızdırap. İlk yarı koca bir hiç. Tek organize atakta gelen şık bir gol ve golün sahibinin girdiği ekstra iki pozisyon. Ha bir de Toroman'ın direkte patlayan kafa şutu. 'Canım sende! Gol dışında bir solukta üç pozisyon saydın, daha ne olsun?' diyeceksiniz belki de ama öyle.
İkinci yarıda yediğimiz golde Ekrem'in ya da Tello'nun kaptırdığı top sonrası gelişen atağı orta sahada elleri belinde izlemesine isyan ettik tribünde. Tello saçlarını kestirdiği için bazen karıştırdıp Ekrem'e kestik belki de faturayı ama Nihat kimseye benzemiyordu. Sahada sürekli koşup didinen sonuçta da ellerini göğe kaldırıp isyan etmekten başka bir şey yapamayan oydu hep. Yerlerini bıraltıkları Yusuf ve Holosko girer girmez takıma önce canlılık sonrada hazıladıkları pozisyonlar sonucu skorda üstünlüğü getirdiler. Maça noktayı da kendisi için ödenen bonservis bedelinin altından kalan Tabata koydu. Enfes bir goldü. Delgado'yu yatırdığımıza göre Tabata'yı göçük altından kurtarıp ondan daha fazla yararlanmaya başlamamız şart. Geçen sene ligin ikinci yarısında Yusuf'un yaptığı katkıyı bu sene de ondan görebiliriz.
Sonuçta kazandık ve yola devam ediyoruz. Seçimi bir tünel gibi görenler olarak ufukta görünenin çıkış olmadığını anladıktan sonra yola buruk, isyankar, bir müddet hevessiz ve yaralı olarak devam ediyoruz ama bırakıp gitmek de olmuyor işte.
Put Your Hands Up In The Air
5 Şubat 2010 Cuma
VictorY for Levent Kulu
4 Şubat 2010 Perşembe
N'apıyoruz, N'apıyoruz...?!
Keşke şöyle yapılabilse; herkes maça gelse. Takımına sahip çıkmak sessizliğin sesine ortak olmak için. Yerine geçip otursa ama otursa. Elinde çekirdek çitleterek maçını izlese. Diyeceksiniz ki o zaman takımı olumsuz yönde etkiler, etkilesin. Takıma değil sadece yinetime bağırılan maçlardan daha az olumsuz etkisi olur inanın. Alkışlanır güzel pozisyonlar. Tutablirsek kendimizi gol attığımızda da coşku yaşamayız, alkışlarız sadece. İlla ki gitmek gerekmez. Gitmek, terk etmektir. O varken ben yokum diye tribünü bırakanlara sözüm olamaz. Saygı duyarım ama ben o tribündeysem ve olacaksam. Gidip gelmek de olmaz.
Keşke şöyle yapılsa; 'anlayana davul zurna' hesabı "lay lara lay lay..." cinsinden alakasız bestelerle vur patlasın çal oynasın şeklinde şarkılar söylense. Parmaklar şıklatılarak oynansa tribünde. Delirtti ya bizi bu adam. Delirsek hepten. Tribünde bir eski açığa bir yeni açığa koşsak... 'Çıldırın, çıldırın' melodisiyle "Yıldırım, Yıldırım" diye kafaları sallasak. Söylediklerimiz anlaşılmıyorsa başka başka şeyler söylesek.
Ya da en ütopik olanı, o tribüne girip de Pazar akşamına kadar çıkmasak. Maç bitiminde ışıklar sönse, hiç kimse kalkmasa yerinden. Kolkola girip otursak. GreenPeace'in zincirlenmiş üyeleri gibi kenetlensek birbirimize. Çıkaramasalar bizi. Kazımak zorunda kalsalar. Çıkmadığımızı duyan dışarıdaki Beşiktaşlılar gelse stada. Stadın etrafında toplansa. Duyan gelse, Duyan gelse. Gece yarısı ertesi sabaha kadar on binler aksa İnönü'ye, Beşiktaş'a.... Pazar akşamına kadar stadın etrafına Beşiktaşlıyım diyen herkes çevre illerden gelse. Dolsak taşsak...
Şişli'de yürürken "Tayyip baksana, kaç kişiyiz saysana" diye bağırılması geliyor aklıma sonra. Bizim kaç kişi olduğumuzu sayan olmadı ama sandıktan çıkan sayım sonucu boşa yırtılan gırtlaklara yumruk gibi çöktü. Nasıl olacak bilmiyorum...?
3 Şubat 2010 Çarşamba
Cefakar Taraftar -2-
2 Şubat 2010 Salı
Rollerball (1975)
Jonathan E. ise Pascal Nouma'nın asiliği,hırslılığı ile inatla devam eder ve üstüne oynanan oyunlara karşı mücadele verir. Alayına isyan tadında bir konusu olan bu filmde hassas anafikri ile güzel mesajlar içermekdedir.
(10 üzerinden 6 yıldız)
1 Şubat 2010 Pazartesi
Eskiden Bir Vapurumuz Vardı
Yerine şimdiki kaptan geldi. İlk başlarda çok seviniyordum. Eski güzergah eski koltuklar..Uzun sürmedi. Bu kaptan kendi bildiğini okumaya başladı, belkide diğer vapurların kaptanlarının sözünü dinliyordu akşam yemeklerinde tavsiyeler alıyordu. Önce dedi ki siz sayın yolcular için koltukların kılıfını değiştiricem değiştirdi ama daha biz ne olduğunu anlamadan onları attı yeni koltuklar aldı , aldı ama aldığı koltuklar eskisenden de beterdi. Devamlı koltukları değiştirdi. Ya rengi tutmadı, ye cinsi, ya şekli amaç zaten anlayan için belliydi. Bizim bilet paralarımızla bu masraflar karşılanamazdı. Reklamlar aldı,sponsorluklar geldi. Vapurun bölümlerine sponsor ismi eklendi. Kaliteli mazot dedi gitti anteplerden kendi tanıdığından mazot aldı. Ama mazot deposundaki deliği tamir ettirmedi. Devamlı vapuru boyattı. cilaladı. Bunun üstünü açalım dedi hiç gereği yokken sonuç mu? Şimdi ne üstü açılıyor güneşli zamanlarda, ne de yağmur yağdığında eskisi gibi içersi kuru kalıyor.. Ben buna turbo motor takarım dedi, bi dünya masraf yapıldı ama yeni motor eskisinden fazla tekliyor. Homurdanmaya başlayan yolculara kendinize gelin bunların hepsini cebimden verdim istemiyorsanız paramı geri verin diyerek tehdit etti. Eskisinden kötü bir vapur var elimizde ve birde kaptana borçlandık. Kısacası artık vapur onun oldu. Güzergah deseniz sarı lacivert-sarı kırmızının aynısı, kendine has ne kokusu nede yapısı kaldı. Halbuki bizim amacımız bu vapur ile bir yere gitmek değildi öyle olsaydı zaten diğer renklilere binerdik. Şimdi onlarla aynı güzergahdayız fakat onlar gibi hızlıda değiliz, vapurumuz onlarınden çok çok geride.
Kaptanın değişme ihtimali vardı. Ama gördük ki yolcular memnun. Şuanda sadece rengi ve adı aynı belli mi olur yakında ona da ekleme yaparlarsa kimse şaşırmasın..