"26/27.11.2011" Cumartesi günü Paok'un, Kerkrya ile oynayacağı maça İstanbuldan gitmek için hareket ettik. Kerkyra, Tümer Metin'in bu sene oynadığı takımmış, gerçi kendisi sakat olduğu için sahada yoktu. Toumba stadı şehir merkezinin biraz dışında kalıyor ama yürüyerek gidilebilecek bir mesafede; kabaca 30-40 dakika yürüyerek Selanik’te her yere ulaşabiliyorsunuz. Biz de şehri görmek adına hemen her yere yürüyerek gittik zaten. Maça giderken neredeyse hiç Paok'lu görmedik; stadın önüne geldiğimizde maçın başlamasına 2 saat vardı ve in cin top oynuyordu.
Bilet gişesinden, internetten aldığımız biletleri teslim aldıktan sonra stadın etrafında dolaştık; her tarafta bizdeki seyyar köfteci tarzında ekmek arası yiyecek satan arabalar var, stad çevresinde oturup bir şeyler yiyip içebileceğiniz sadece bir tek yer var, orası da neredeyse bomboştu zaten. Stad çevresinde sadece bir minibüs çevik kuvvet polisi gördük, onlarda arabalarından hiç inmediler. (Bu arada stadın önünde yerde kocaman bir A.C.A.B yazısı var ).
İçeri girerken ne bir polis, ne de özel güvenlik karşılamıyor sizi; haliyle arama diye bir şey de yok biletinizi kendiniz okutup giriyorsunuz içeriye. İster çift turnike yap, ister üstünden atla karışan yok. Silahtan, döner bıçağına, alkole kadar istediğiniz her şeyi içeri sokabilirsiniz. İçeri girdiğimizde fotoğraf çektiğimi gören birisi geldi yanıma (ismi Aris olmasına rağmen Paok taraftarı olan ve ailesi Kars'tan Selaniğe göç etmiş birisi ), İstanbul'dan geldiğimi söyleyince ilk olarak "Beşiktaşlımısın?" diye sordu; Galatasaraylı olduğumuzu söyledikten sonra konuşmaya başladık, (Şunu rahatlıkla söyleyebilirim inanılmaz misafirperver ve sıcakkanlı insanlar, Türk olduğumuzu öğrenince acayip ilgi gösterdiler) tribünde diğer arkadaşlarıyla tanıştırdı bizi. Paok maçı için geldiğimizi söyleyince baya şaşırdılar, içlerinden biri geçen sene Kadıköy'deki maça gelmiş hatta taşlanan otobüslerden birindeymiş baya detaylı şekilde anlattı olanları. Bende o maçta statta olduğumuzu ve Paok taraftarına hayran kaldığımızı söyledim.Paok'un mazisini, İstanbul'dan giden Rumların kurduğu bir takım olduğunu bilip bilmediğimizi sordu. Bildiğimizi söyleyince, logolarındaki çift başlı kartalın kanatlarının İstanbul'un kaybedilmesi yüzünden kapalı olduğunu, olurda bir gün İstanbul'u geri alırlarsa o kanatların açılacağını söyledi. Stadın altında bir Paok Megastore var ama ürünler oldukça zayıf ve pahalı. Aris’in dediğine göre Yunanistan’da kimse store’lardan alışveriş yapmıyormuş. Zaten tribünde de kimsenin üstünde resmi kulüp ürünü yoktu.Maça gelecek olursak gayet sıkıcı ve kötü bir futbol vardı.
Tribünler ise tam bir hayal kırıklığı idi, tahmini 15 bin civarı seyirci vardı. O videolarda izlediğimiz tribünlerden eser yoktu haliyle. Tribünde cigara saranlar mı dersiniz, uzo içenler mi dersiniz ne ararsanız vardı. Kadıköy’de yaş ortalaması 25-30 arası olan tribün Selanik’te 18-25 arasına inmiş durumdaydı (belki maçı çok önemsemediklerinden olabilir bu)Aris, maç başlamadan “bu maçta beklediğiniz tribün atmosferini bulamayacaksınız” demişti. Gerçekten de öyle oldu; taş çatlasın 300 kişinin bağırdığı bir tribün vardı ama besteleri ve melodileri inanılmaz güzel. Bağırması çok zevkli besteleri var, bağırırken eğleniyor insanlar. Maç esnasında hakemin her ters kararında ellerine ne geçerse sahaya yağdırdılar (tabi karışan eden atmayın diyen, elinde kamerayla saha içinden tribünleri çeken kimse yok.) tezahüratların arasında iki takımın adını bağırıyorlardı biri tahmin edeceğiniz üzere Partizan diğeri de Beşiktaş. Beşiktaş’ın “sevdik gönül verdik her maçına geldik” bestesinin sonunda "be-sik-tas" şeklinde bağırdılar birkaç dakika.
Maç bitiminde Aris bizi arabasıyla ablasının balıkçısına götürürken, Iraklis’in stadının önünden geçerken aniden yol ortasında fren yapıp, geri döndü. İlerde bekleyen bir grubu gördü, Iraklisliler olduğu ve hemen her maçta o bölgede bekleyip Aris ve Paok taraftarlarına saldırdıklarını söyledi. Balıkçı da inanılmaz bir sofra kuruldu uzo eşliğinde balık keyfi yaptık, buradaki insanlarda oldukça sıcakkanlı ve misafirperverdi. Uzun süre sohbet ettik karşılıklı olarak bilgiler verdik tribünlerle ve ülkeler ile ilgili. Yunanistan’da en çok taraftarı olan takımın Olympiakos olduğunu söyledi Paok’un bir numaralı düşmanı bildiğimizin tersine Aris değil, Olympiakos olduğunu söyledi. Aris onlardan sonra geliyormuş. Tribün performansı olarak Selanik takımlarının daha iyi olduğunu, sonrasında Panathinaikos, AEK, Larissa’nın geldiğini Olympiakos taraftarının baya gerilerde olduğunu anlattı.Yunanistan’da herkes Türk dizilerini izliyormuş, Ezel tam bir fenomen olmuş durumda. Herkes az biraz Türkçe kelimeler biliyor. Yemeklerin, mezelerin, tatlıların isimleri hep aynı, Aris bizi yemekten sonra otelimize kadar bıraktı İstanbul’da görüşmek üzere vedalaştık kendisiyle.Biraz uzun bir yazı oldu kusura bakmayın. Özet geç diyenler için; Adamlar Beşiktaş’ı çok seviyor, rahatlıkla söyleyebilirim ki; Türk tribünleri olarak gördüğümüz baskıya rağmen kesinlikle Yunan tribünlerinin önündeyiz. Oradaki rahatlık Türkiye’de olsa her maç 1000 tane meşale yakılır, hiçbir maç tamamlanmaz. Bizim kalburüstü her tribünümüz(GS, FB, BJK, Bursa, Eskişehir, Ankaragücü, Sakarya, Göztepe vs) kesinlikle Yunan tribünlerinin önünde. "Önemli not; Selanikte hatunlar havalı ve güzel .. "
Aris atkıyı görünce bunu Store'dan mı aldın diyip, hafiften dalga geçti burda saflar dışında kimse store'dan alışveriş yapmaz dedi Şehir içinde her köşe başında bizdeki gazete bayileri gibi yerler var, oralarda 5 euroya atkılar satılıyor, Selanik'te kimle konuşsak, İstanbul'dan geldik desek gözlerinin içi parladı çok içten ve sıcak davrandı. Zaten sokaktan birini al getir İstanbul'a koy "bu adam yabancı" demezsin, çok ama çok benziyoruz. Ama yine Aris'in söylediğine göre Atina'da bu kadar sıcak bir ortam göremezmişiz Atinalılar daha soğuk ve milliyetçilermiş.Bu arada eğer maça gideceksen mutlaka büyük bir maça git Panathinaikos, Olympiakos, AEK ya da Aris maçına. diğer maçlar hazırlık maçı kıvamında geçiyormuş.
Selanik gezimizin ikinci gününe kordon’da kahvaltı yaparak başladık; sonrasında rotamız Ata’mızın doğdu evdi…
Atatürk’ün evi Selanik'in biraz yukarı mahallelerinden birinde kalıyor ve hiçbir haritada gösterilmiyor, yol üstünde de en ufak bir tabela ya da uyarı levhası bulunmuyor, bulması biraz zor ama o çevrede kime sorsanız hemen tarif ediyorlar. Zaten önünde bekleyen 2 çevik kuvvet otobüsünü gördüğünüzde evi bulduğunuzu anlıyorsunuz. Ata’mızın evinin yanındaki bina da Türk konsolosluğu, eve konsolosluk kapısından giriş yapılıyor. Ev inanılmaz güzel ve bakımlı. Yalnız evdeki eşyalar orijinal eşyalar değil; Atatürk’ün ve ailesinin Türkiye’de kullandığı eşyalar. Atamızı ailesi oradan taşındıktan sonra ev de bir Rum aile oturmuş uzun süre, sonrasında Yunanistan hükümeti evi bu aileden alıp Türkiye’ye hediye etmiş, Evin içinde Atatürk’ün birçok eşyası ve kıyafeti sergilenmekte, evin bahçesine girdiğiniz anda inanılmaz bir heyecan ve huzur kaplıyor insanın içini. Konsoloslukta çalışanlar çok ilgili, sorduğunuz her şeyi güler yüzle cevaplıyor. Atamız’ın evinden çıkıp Bizans ve Arkeoloji müzelerini gezmek istedik fakat kapanmış olan müzeleri gezemeden Selanik gezimizi noktalamak zorunda kaldık.
Kaynak : Galatasaray tribünlerinden Kubilay Cengiz'e , yazı için teşekkür ederiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder